Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Gönderi

Ateizme Reddiye/Part 1
Modern bilim bize der ki insan bedeni, maddenin en küçük yapı taşı olan atomlardan meydana gelmektedir(yani yıldız tozlarından). Peki biz bilime deriz ki o küçücük zerreleri yaratan, hayatlarını idame ettiren ve onlara zanaatkar vasfını veren kimdir? Bilim bize der ki benim işim varlığın arkasındaki varlığı bulmak değil varlığın nasıl meydana
··
36 görüntüleme
Thoth okurunun profil resmi
Başkasının "hayırları" üzerinden kendi doğrularınızı kanıtlama çabasının ötesine geçemediniz gitti. Hep aynı şeyler.
3 önceki yanıtı göster
Ferit Şimşek okurunun profil resmi
Varsa bir cevabın buyur güzel kardeşim mekan senin, hem aynı şeyler olsa bile bu doğruluğundan, hakikatinden bir şey eksiltmez. İhtiyaç hissediliyor ki paylaşılıyor, yazılıp çiziliyor.
7 sonraki yanıtı göster
barış okurunun profil resmi
Ateist değilim fakat boş bir yazı olmuş, bu kendiliğinden olmuyor demekki bir yaratıcı var mantığı komple iptal, çünkü tam tersi fenomenlerde var, işi iyice bilime döksek 3-5 kişinin imani gider, burdan onu diyeyim :) bu yaratıcının olmadığına kanıtmı ? Hayır, varlığına kanıtmı oda hayır. İnanç, gönül işi bu, bilimsel bir olayı yok, şimdilik.
Ferit Şimşek okurunun profil resmi
Boş bir yazı diyerek hakaret edemezsin kardeşim üslubunu düzelt hemde ateist değilim diyorsun varsa bir bildiğin o zaman aydınlat bizi yoksa öyle kuru sıkı sallama.
3 sonraki yanıtı göster
Bu yorum görüntülenemiyor
hasret okurunun profil resmi
Senin kadar okumuş biri değilim ama senden çok daha fazla ateistlerin içinde bulduğuma inanıyorum. Hatta bir zamanlar o taraflara kaydığım oldu. Velhasılı ne kadar yazarsan yaz o söylediklerinin hiçbiri onları kendi fikirlerinden alamaz. İnanmak istemiyorlar bunun için de o kadar hızlı çalışıyor ki fazla nasıl desem fazla mantıklılar ya :D
Ferit Şimşek okurunun profil resmi
Estağfurullah belki bu mecrada ki en cahil insan benim. Ben sadece doğru bildiğimi paylaşmakla mükellefim, yarın mahşerde Allah bana kaç kişiyi imana getirdin diye sormayacak sen doğru bildiğinin zekatını verdin mi, tebliğini yaptın mı diye soracak. Hatta bu konuda ki en güzel örnek yine peygamber efendimiz (sav). İnsanlar İslama gelmiyor diye kendisini harab ediyor ve bunun üzerine Şuara Suresi'nin 3ve 4. ayetleri nazil oluyor. "“İman etmiyorlar diye neredeyse kendini helak edeceksin!”  “Biz istesek onlara gökten bir mucize indiririz de derhal ona boyun eğerler.” Ve Rabbimiz buyuruyor ki kalpler yalnızca Allah'ın elindedir siz sadece görevinizi hakkıyla ifa etmekle mükellefsiniz!
2 sonraki yanıtı göster
Bu yorum görüntülenemiyor
Kitap Kâşifi okurunun profil resmi
Kimse kimse için zorla değişemez budur anlamadığın. Bırak onlar olduğu gibi kalsın. Allah'ın kimseye ihtiyacı yok, insanın Allah'a ihtiyacı var. Biz onların ne dediklerini çok iyi biliyoruz. Sen, onlara karşı bir zorba değilsin. O hâlde sen, benim uyarımdan korkan kimselere Kur’an ile öğüt ver. KAF Suresi 45. ayet En açık ayet bu ve kesin. Onları uyarsan da, uyarmasan da onlar için birdir, inanmazlar. Yasin suresi 10. ayet Sen, onlar üzerinde bir zorba değilsin. Gaşiye 22. Ayet Ve çeşitli ayetler böyle gider.
Ferit Şimşek okurunun profil resmi
Ben kimseye zorla bir şey yaptırmıyorum kardeşim benim içinde zorla değişin demiyorum bu nasıl bir açıklamadır. Allah bize tebliği farz kılmış ben bunu ifa ediyorum. Yoksa isteyen inansın isteyen inanmasın dinde zorlama yoktur..
5 sonraki yanıtı göster
Kardelen okurunun profil resmi
Youtubedaki über saçma hayalhanem kanalını izliyomuş gibi hissettim kendimi.Niye bu tür konularda sürekli aynı örnekler veriliyor anlamıyorum.Ateist yada teist değilim.Cansız maddelerden canlı birşeyi elde edebilmek abarttığınız kadar imkansız değil bence.Heterotrof görüşü bizzat bunu savunuyor hatta.Heterotrof görüşüne gelirsek: Heterotrof görüşü canlıların,cansız maddelerin uzun bir kimyasal evrim geçirmesiyle oluştuğunu varsayar. Stanley Miller yaptığı deneylerle bu durumu açıklamaya çalışmıştır.Miller deney düzeneğine ilk atmosferde bulunduğu varsayılan amonyak,metan,hidrojen gazlarını ve su koymuştur.Bu düzeneği bir taraftan ısıtırken,diğer taraftan karışımın üzerine çok yüksek enerjili elektrik kıvılcımları göndermiştir.7 gün süren deneyin sonunda,toplama kabında bazı amino asitlerin oluştuğunu gözlemlemiştir. Bu amino asitler birbirleriyle reaksiyona girerek proteinlere dönüşmüştür. Proteinlerin bir kısmı enzim olarak iş görmüş ve oluşan enzimler diğer moleküllerin oluşumunu hızlandırmıştır.Bu ortamda oluşan nükleik asitler proteinlerle küme oluşturarak nükleoproteinleri oluşturmuştur. Nükleoproteinler önce korsarvat adı verilen öncül hücrelere,sonra da basit yapılı ilkel hererotrof canlılara dönüşmüştür. İlkel atmosferde oksijen gazı olmadığı için ilk heteretrof canlılar enerjilerini oksijensiz solunumla üretmişlerdir.Ototrofların evrimleşmesiyle,fotosentez gerçekleşmiş ve oksijen serbest hale geçmiştir.Fotosentez sonucu oluşan oksijen gazı,ozon tabakasının oluşumunu sağlamıştır.Böylece dünyaya ulaşan zararlı ışın miktarı azalmış ve kimyasal evrim sonlanmıştır.Sudaki canlılardan bazıları karalara çıkarak yaşamlarını devam ettirmiştir. (12.sınıf biyoloji ders kitabı:d)
Ferit Şimşek okurunun profil resmi
Stanley Miller, ilkel atmosferin gaz bileşimi olarak kabul edilen gazları bir araya getirerek, bazı aminoasitlerin sentezlenebileceğini göstermiştir. Bir kimya öğrencisi olan Stanley Miller, 1953 yılında Şi­ka­go’da, metan, amonyak ve hidrojeni su içerisinde çözerek, bir cam balona koyup elektrik deşarjına tâbi tutmuştur. Miller, o devirde dünyada bulunması varsayılan karışımları ve enerji kaynaklarını kullanmıştır. Miller, ultraviyole ışınlarının yanı sıra atmosfer hareketlerinden dolayı ortaya çıkan şimşekleri, yani elektrik deşarjını enerji kaynağı olarak almıştır. Bu denemede 24 saat içinde birçok bileşiğin yanı sıra tabiatta çok bulunan üç aminoasit teşekkül etmiştir. Bunlar glisin, asparagin ve alanin’dir. Stanley Miller Deneyinin Kritiği Miller’in deneyi birkaç yönden tenkit edilmektedir. 1. Miller’in aletlerinin can alıcı kısmı, soğuk tuzaktır. Bu yapı kimyevi tepkimelerden hasıl olan ürünleri toplama ödevi görüyordu. Şayet soğuk tuzak kullanmamış olsaydı, o aminoasitler elektrik kıvılcımları tarafından parçalanacaktı. Hâlbuki Miller’in bu koruyucusuna benzeyen bir vasıta, ilkel yeryüzünde yoktu1-3. 2. 1980 yılından sonra literatürler, ilk dünya şartlarının zannedildiği gibi metal, kaya ve buzun homojen karışımı olmadığını, ilk atmosferin metan, amonyak ve hidrojenden meydana gelmediğini göstermiştir. Son çalışmalarla o zamanlar dünyanın çok sıcak olduğu, ergimiş nikel ve demir karışımından meydana geldiği belirtilir. O devirdeki atmosferde daha çok azot, karbondioksit ve su buharı karışımı olması gerektiği kanaati yaygındır. Hâlbuki bunlar, organik moleküllerin teşekkülü için amonyak ve metan kadar uygun değildir4. 3. Stanley Miller, ilk atmosferde oksijen bulunmadığını farz ederek, deneyinde oksijen kullanmamıştır. Çünkü oksijen, oksidasyon sebebiyle aminoasitlerin teşekkülüne mâni olur. Hâlbuki fotoliz olayıyla, su ve karbondioksitten oksijen açığa çıkmaktadır. Su ve karbondioksit, ultroviyole ışını tesiriyle parçalanır. Zira ilk atmosferde ozon (O3) tabakası olmadığından, yeterli miktarda ultroviyole ışığının yeryüzüne ulaştığı kabul edilmektedir. Fotoliz olayının formülle açıklaması: H2O + UV fotonu è OH- + H+ OH- + OH- è H2O + O= CO2 + UV fotonu è CO + O= 4. Canlı bünyesinde bulunan bütün proteinler levo (sol elli) aminoasitlerdir. Şimdiye kadar hiçbir canlıda dekstro (sağ elli) aminoaside rastlanmamıştır. Stanley Miller’in deneyinde hem levo hem de dekstro aminoasitler hasıl olmuştur. Hâlbuki dekstro aminoasitleri, canlı yapı ve fonksiyonunu bozucu tiptedir. Hayatın yeryüzünde ilk defa nasıl meydana geldiği hususu uzun seneler tartışma konusu olmuştur. Bugün dahi, bu konuda herkesi tatmin eden bir açıklama yoktur. Asırlarca "canlıların cansız maddelerden, kendi kendine ve tesadüfen meydana geldiği” konusu geniş kabul görmüştür. Yani canlılar, bir ana ve babaya ihtiyaç göstermeden cansız maddelerden kendi kendine ortaya çıkıyordu. Tha­les, Anaximander, Xenophanes gibi Milattan önceki Yunan düşünürleri bunun doğruluğuna inanmışlardı. Onlara göre bitki bitleri, bitki üzerindeki çiğden, kurbağalar su birikintilerinin dibindeki çamurdan hasıl olmaktaydı. Buna "Abiyogenez Teorisi" denmektedir. On yedinci yüzyılda Francisco Redi, üzeri bir örtüyle kapatılmış etlerde, sinekler yumurta bırakamadıklarından kurtların meydana gelmediğini göstermiştir. Bundan sonra, bir canlının ancak bir başka canlıdan meydana gelebileceği anlaşılmıştır. Ancak, o ilk canlının nasıl meydana geldiği ise, hâlâ açıklanamamaktadır. İlk canlının ortaya çıkışıyla ilgili olarak "Heterotrof Hipotezi" ileri sürülmektedir. Bu hipoteze göre, milyonlarca sene önce dünya, bugüne göre daha sıcaktı. Okyanuslarda sıcak sular vardı. Güneş ışınları da bugünkünden şiddetliydi. Serbest oksijen olmadığından ultraviyole ışın­­ları yere kadar ulaşıyordu. Atmosferde elektrik boşalması ve volkan püskürmeleri sıkça cereyan etmekteydi. Atmosferde mevcut NH3, H2, CO2 gibi maddelerden okyanuslarda basit organik bileşikler hasıl oluyordu. Bu maddelerden bir tanesinden “tesadüfen” kendi kendine bir canlı madde meydana geldi. Bundan da başka canlılar tesadüfen meydana geldi. Heterotrof Hipotezi’nde bütün hadiseleri planlayıp yönlendiren ve onu devam ettiren, tesadüftür. İlk canlının ortaya çıkışıyla ilgili böyle bir açıklama sizi tatmin ediyorsa, işte ilk canlı bu şekilde teşekkül etmiştir. Yok, böyle bir açıklama sizi tatmin etmedi ise, evrimci bir biyolog meslektaşımın açıklamasını vereyim. Bu hocamız ilk canlıların ortaya çıkışıyla ilgili olarak, ders kitabında aynen şöyle diyor: “Nasıl olmuşsa olmuş, canlılar bir yolunu bulup yer yüzüne çıkmışlar.” Eğer bundan da tatmin olmadı iseniz, fen ve biyolojinin size sunabileceği başka bir açıklama yoktur. Zaten bilim alemi de iki yüz yıldır bu senaryo ile kendisini tatmin etmektedir. Siz de şimdilik, ilk canlının ortaya çıkışıyla ilgili bu açıklamaya kanaat edeceksiniz. İlk canlının teşekkülüyle ilgili bu senaryo, bir kimya öğrencisi olan Stanley Miller tarafından 1953 yılında uygulama safhasına konulmuştur. Miller, ilkel atmosferde varlığı kabul edilen metan, amonyak ve hidrojen gazını bir cam balona koyup elektrik deşarjına tâbi tutmuştur. Sonuçta birçok bileşiğin yanı sıra tabiatta bulunan üç aminoasit teşekkül etmiştir. Bunlar glisin, asparagin ve alanin’dir. Buradan hareketle, atmosferdeki gazların birleşerek amino asitleri verdiği, amino asitlerinde yine tesadüfen birleşerek proteinleri hasıl ettiği, proteinler de tesadüfen birleşerek denizlerde kuaservat çorbası denen yapıyı verdiğini, bu kuaservatın da tesadüfen ilk canlıyı hasıl ettiğini ileri sürmektedirler. Acaba malzemeleri hazır olsa, kendiliğinden ya da tesadüfen bir çorba teşekkül edebilir mi?İsterseniz bunu evinizde deneyebilirsiniz. Mesela, mercimek çorbasının bütün malzemelerini hazır edip, mutfak tezgahının üstüne koyacaksınız. Ondan sonra çorbanın tesadüfen meydana gelmesi için beklemelisiniz. Bu iş zamanla olacaktır. Çünkü burada en sihirli şey zamandır. Çok uzun zamanda bu iş olacaktır. İnsanın böyle tesadüfi şeyleri göremeyişi, ömrünün kısa olmasındandır. Siz bütün bütün ümidinize tesadüfen oluşacak çorbaya bağlayıp aç kalmayasınız. Karnınızı başka şeyle doyurup, bir taraftan da tesadüf çorbasını beklersiniz. Çünkü evrim teorisi taraftarları, yeterli zaman verilince bütün tesadüfi işlerin kendiliğinden oluşacağını bize ısrarla söylemektedirler. Eğer siz, çorbayı yapacak birisinin mutlaka olması gerektiğini söylerseniz, bu görüşünüz, evrimciler tarafından, bilimsel olmadığı için kabul edilmeyecektir. Bir çorba bile tesadüfen, kendi kendine oluşmazken, içerisinde âdeta bir alem yerleştirilmiş olan canlı bir hücrenin tesadüfen oluşması nasıl mümkün olacaktır? Basit moleküllerden kompleks ve şuurlu davranan canlı organizasyonların kendi kendine nasıl meydana geldiğinin bilimsel açıklaması şimdiye kadar yapılamadı. Bundan sonra da yapılması mümkün değildir. Çünkü, bir eser varsa mutlaka bir ustası olacaktır. Bir varlığın ustasını ve yapanını kabul etmeyip, tesadüfe ve tabiata vermek ya da kendi kendine olduğunu ileri sürmek, bilimsel bir yaklaşım değildir. Ateizme, yani dinsizliğe bağlı materyalist felsefenin görüşüdür. Böyle bir felsefi görüşle, ilk canlının ve diğer canlıların ortaya çıktığında ısrar etmek, bilimsel değil, ideolojik bir davranıştır. Böyle ideolojik düşüncelerin bilim adı altında okutulmaması gerekir. Madem insanı teşkil eden atom ve elementlerde hayat ve canlılık yoktur."Ferdinde olmayan bütününde de bulunmaz."kaidesiyle, her bir atomda olmayan hayat özelliği, atom topluluklarında da yer almayacaktır. Demek ki, insanda bulunan hayat özellikleri, ona dışarıdan bir hayat sahibinden aksetmektedir. Tıpkı, ırmaktaki su damlacıklarına parıltıların güneşten geldiği gibi. Bu durumda insan, bir ayna gibi, Allah’ın bir takım isim ve sıfatlarını yansıtmaktadır. Meselâ, insanda bulunan ilim, malikiyet, kudret, işitme ve görme gibi bir takım sıfatlar, O’nun bu vasıflarına işaret eder. İnsan der; “Ben nasıl bir takım şeyleri görüyorum, Allah da her şeyi görür. Ben nasıl bu haneye sahibim, Allah da bütün kâinatın sahibidir.”der. Böylece insan, kendisinde tecelli eden isim ve sıfatlarla Allah’ın o sıfatlarının ve isimlerinin manasını, akıl vasıtasıyla bir derce anlar ve bilir. Hayvanlarda bu sıfatlar olmadığı gibi, bunları değerlendirecek akıl ve muhakemeye de sahip değillerdir. Meselâ, bir koyun, Allah’ın ilim sahibi olduğunu bilemez. Çünkü, kendisinde bu ilim sıfatı bulunmadığı gibi, böyle bir muhakemeyi yapacak akıl da yoktur. İşte insanı diğer varlıklardan üstün kılan vasıf ve özelik de budur. Yani insan, kendisindeki akıl vasıtasıyla mantıklı düşünmekte ve bütün mahlûkat üstünde bir mevkie sahip olmakta ve Allah’a böylece muhatap olabilmektedir. Eşrefi mahlûkat, yani, varlıkların en şereflisi olma vasfını ve makamını kazanmaktadır. İnsanın kıymet ve değeri de kâinattaki varlıkların yaratılış gaye ve vazifelerini tefekkürle, bunlar hakkında fikir yürütmekle artmaktadır. İnsanı meleklerden üstün kılan vasfı, onun kâinattaki varlıkları inceleme ve anlama yönündeki tefekkürü ve düşüncesi sebebiyledir. Çünkü meleklerin her biri, belli bir görev ve ibadetle vazifelidir. Birisi daima kıyamda iken bir başkası secdededir. Fakat insan, bütün ibadet nevilerini anlayıp yapabilmektedir. Bir melek, insanın açlık ya da susuzluk eleminin giderilmesinden aldığı lezzetin ve ettiği hamdin derecesine yetişemez. Çünkü, melaike açıkmaz ve susamaz. Dolayısıyla o ihtiyaçların giderilmesinden elde edilen lezzeti bilemediği için, bu konuda Allah’a şükür ve teşekkürü de insanın seviyesine çıkamaz. Mesela, Cenab-ı Hakk’ın Şafi isminin tecellisini melaike bilemez. Çünkü, onlar hastalanmaz. Ama insan, hastalıktan sonra elde ettiği sıhhat nimetinin değerini ve o sıhhati vereni meleklerden daha fazla takdir eder ve O’na teşekkür manasında hamd ve ibadet eder. İnsanı böyle bir makama çıkaran düşünce ve anlama kabiliyet ve kapasitesi, elementlerde ve atomlarda mevcut değildir. Bu özellik ancak hayat vasıtasıyla insana aksetmektedir. İşte insan, sahip olduğu hayat vasıtasıyla, gayet geniş ve külli ve umumi bir tefekkür ve düşünce ile bütün varlıkların üstünde bir mevki almakta ve bütün kâinatın yaratıcısı olan Allah’a hamd ve şükürle, ibadet ve kulluk ile muhatap olabilmektedir. Günümüz ilim camiasında hakim olan felsefe materyalist felsefedir. Bu felsefe, her şeyi atomlarla ve madde ile açıklamaya çalışır. Halbuki, böyle mekanistik ve materyalist bir yaklaşımla hayat olayını açıklamak mümkün değildir. Çünkü, görme, işitme, zevk alma, acı çekme, öfke, akıl, hayal sevgi ve muhabbet gibi hayatın özellikleri, atom ve moleküllerin yapısında bulunmamaktadır. Kaynaklar: 1. Bliss, R. B. and Parker, G. E. Origin of Life. Ca­lifornia. 1979.  2. Demirsoy, A. Kalıtım ve Evrim. Meteksan Yay. No.11. Ankara. 1984.       3. Miller,S.L. Production of Amino Acids Under Possible Primitive Earth  Conditions. Science, 1953, V ol.117. 4. Gribbin, J. Carbon Dioxide, Ammonia and Life. New Scientist.      Vol.94. May 13. 1982, p.143.
Sümeyya okurunun profil resmi
Sürekli verilen örnekler olasından yakınmışlar, bu ateist zihniyetler gerçekten komik çünkü gerçek bir ateiste sorarsaniz incili okumuştur zeburu ve tevratı bile belki okumuştur lakin kur'an dan kimsenin haberi yok .. insan sadece doğru sandıkları ile işine gelenle ilgileniyor lakin fikrine yanlış geleni merak edip arastirmazsa insan ayiramaz yanlışı doğrudan... doğruyu da yanlışı da bilmek lazim..
Ferit Şimşek okurunun profil resmi
Evet bilmek lazım bunun için bolca okuyup ön yargılardan soyunmamız lazım.
15 öğeden 1 ile 10 arasındakiler gösteriliyor.
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.