Fate, fatum, kader, yazgı, alın yazısı... Bunlar işte bu kitabın gösterdikleri.
"Kaderin oyuncağı olan insan, ne bilir başına gelecekleri?"(36).
"Ey insanoğulları!
Ömrünüz bence bir hiç.
Kim ermiş bu dünyada
Özlenen mutluluğa?
Hayal mutluluk denilen;
O da sönüverince
Anlar gerçeği insan.
Talihsiz Oidipus!
Gördükten sonra senin
Yaman alınyazını
İnanmam artık
İnsanların mutluluğuna..."(46)
"Son gününü görmeden hiç kimseye mutluluğa erişmiş demeyin"(56).
İnsan yaşamında karşımıza çıkan bir fenomen bu; kaçınılmaz ve kontrolümüzün dışında olan bir sürü şey yaşıyoruz. Eğer ki maksadımız insana yakışır bir ömür sürmekse, mutluluğumuzu bağladığımız şeylerin bu kaçınılmaz olanlarca darmadağın edilebilecek şeyler olmamasına dikkat edelim. Mutluluk dediğimiz şeylere baktığımızda, birtakım dışsal iyileri görüyoruz çoğu kişinin hayatında. İnsanlar mutluluğu ararken, bir eşi, bir işi, bir ini, bir gereci (en kullanışlısı paradır) veya bir makamı, şöhreti arıyor genelde. İşte bunlar, kader örümceğinin ağlarına takılıp kalacak birtakım oyuncaklardır. Romeo da bunlara bağlamıştı mutluluğunu, Oidipus da. Mutluluğumuzu bunlarda aradığımızda, kaderin bu şeyler üzerinden bizimle nasıl oyunlar oynayabileceğini gösterir bize tragedyalar. O halde soralım kendimize: "Nerede aramalı mutluluğu? Ya da gerçekten aramalı mı?"