Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur

Gönderi

Teminat, dediler: dükkânı sattık. Cebimize de birkaç kuruş koyduk. İhale kolluyoruz. Allah’ın dağında bir yerde bir jandarma karakolu inşaatı düştü kısmetimize. Şarkta bir yerde. Ne adam gider ne vasıta. İnşaata yakın bir kasabada akılsız bir kamyoncu bulduk sonunda: bize malzeme taşıyacak. Kasabayı dolaştım: sokakta dilenen, boş dolaşan ne kadar deli varsa topladım. Sözün gelişi değil, gerçekten deli. Başka kim gider dağın başına? Bir sivrisinekler var: cibinlik deliyor. En delisini de başlarına çavuş koydum. İnşaat yerine bıraktım onları. Deli takımı olduğundan çadır falan isteyen de çıkmadı. Kasabaya döndüm. İçim rahat. Bir kahveye oturdum. Daha ısmarladığım kahve gelmeden bir de ne göreyim, tuttuğum kamyonun şoförü geliyor kan ter içinde. Önümde yıkıldı kaldı. Ne oldu? Ne var? ‘Ah bey!’ dedi: ‘Beni öldürüyorlardı: zor kaçtım ellerinden. Hele o deli çavuş yok mu? Allah korusun!’ Kamyon, inşaat yerine varınca bizim deliler toplanmışlar adamın çevresine: neden geldin, ne yapıyorsun? Temel için taş taşıyacağım, şu kadar fiyata diyecek olmuş zavallı. Sen misin diyen? Adamı öldürüyorlarmış: sen, Allah’ın taşını getirmek için bir de müteahhitimizden para mı alacaksın? Kamyonu bırakıp kaçmış, canını zor kurtarmış. Ah, Mustafa! dedim kendime. Deliler, dedim. Ne akıl varmış sende. Gitmesine gideceğim yanlarına: korkuyorum. Şoför, bir daha uğramam oraya, diyor. Kamyonu bırakmaya razı. Bu nasıl iş dedim. O sıcakta yola koyuldum gene, çaresiz. Şantiyeye vardım. “Baktım toplanmışlar, homurdanıp duruyorlar. Daha hırsları geçmemiş. Çavuş ortalarında. Belden yukarısı çıplak: karnının üstüne bir küçük köpek dayamış. Bu köpeğin hikâyesi de ayrı bir vahşet. Kasabadan yola çıkarken çavuşun kucağında bu köpek. Güldüm: ‘Hırsız gelirse, bundan mı korkacak Selman?’ ‘Yok, bey,’ dedi. ‘Dağ başı bu. Belli olmaz: insan aç kalır. Yemek için saklıyorum bu köpeği.’ Böyle adamlar işte. Gürültüleri bitince cesareti ele aldım: ‘Utanmıyor musunuz?’ diye çattım onlara: ‘Kamyoncuyu kovdunuz. Şimdi ben, temeli hangi taşla yapacağım?’ Selman, köpeği iyice karnına çekti: ‘Sen merak etme bey,’ dedi. ‘Biz taşı buluruz. Buraya da taşırız.’ Öteki delilerin yanına gitti: anlamadığım dilleriyle konuştular aralarında. Sonra, bana bir şey söylemeden dağıldılar: çalıların, tepelerin ardında kaybolup gittiler. Ezan vaktine kadar bekledim. Herhalde kaçtılar diye düşünüp üzüldüm. Bir bakıma sevmiştim onları. Kendine yakın gördün, dersin sen. Öyle diyelim. “Sabaha kadar uyku girmedi gözüme otelde. Şafakla işyerine koştum gene. Baktım deliler toplanmış. Beni görünce sırıttılar. Ben de sevindim onları görünce. Aslında haklı bu adamlar, diye düşündüm. Allah’ın taşına para verir mi insan? Kimin malını kime satıyorsun? Bütün kabahat düzende. Selman yanıma geldi: ‘Bulduk taşları.’ dedi gururla. ‘Böyle iki binaya yeter.’ Derenin kıyısına yığmışlar. Bir de ne göreyim: hepsi kitabe, lahit. Aman Allahım! Senin anlayacağın, köy mezarlıklarında ne kadar mezar taşı varsa sökmüşler; yüklenip gelmişler. Allahım, dedim, mahvoldum. Hepsi de gerçekten Allah’ın taşı. Köylüler gelecekler, beni parçalayacaklar. Hemen kasabaya kaçtım, jandarmaya sığındım: gelecekler, beni öldürecekler! Savcıyı çağırdılar. Anlattım. ‘Bir çare düşünün,’ dedim. ‘Bu köylüler beni sağ bırakmazlar.’ Savcı anlayışlı adam. Düşündü. ‘Bu taşları yeniden yaptırır mısın?’ dedi. ‘Yaptırmak ne demek Taş diye dikilirim mezarlığa.’ Yanına iki jandarma aldı: ‘Gel benimle,’ dedi. ‘Aman’, dedim. ‘Jandarma alayı gelsin birlikte. Masrafı neyse veririm.’ ‘Sen merak etme.’ dedi. Ne yapayım? Gözüm korkmuş bir kere. İş yerine döndük. Ana baba günü. Köylüler gelmişler: neredeyse ameleyle, amele ne demek, bizim delilerle çarpışacaklar. Derenin kıyısına birikmişler, birbirine yaslanmış yatan taşları gördükçe daha beter kuduruyorlar. Herkes delirmiş. Savcı atından indi. Yanına bir tercüman aldı. Ne de olsa hükümet. Köyün ağası da atından inmeyip gelmemezlik edemedi. Ağa anlatıyor, bizim delilerin en akıllısı da sözlerini çeviriyor. ‘Bu yabancı, mezarlarımızda taş bırakmamış. Ne olacak şimdi? Ölülerimizi karıştıracağız. İki satır dua edemeyeceğiz. Bırak bizi de cezasını verelim.’ Savcı, onu soğukkanlılıkla dinledi; düzgün bir iş yapılmış gibi. Sonra: ‘Bunda kızılacak bir taraf yok,’ dedi. ‘Hükümet emri.’ Ağzım açık kaldı: hükümet emri mi? ‘Evet hükümet emri. Cahil herifler, yeni yazının kabul edildiğini bilmiyor musunuz? Bütün nüfus kâğıtları yenilenmiyor mu? Yeni yazıyla almıyor musunuz kafa kâğıtlarınızı artık? Bize Ankara’dan emir geldi. Bütün mezar taşları da eski yazıyla olduğu için değişecek. Hepsi yeni yazıyla baştan yapılacak. Müteahhit de bu işi üzerine aldı.
Sayfa 299 - İletişim Yayınları
·
17 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.