Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Gönderi

Cüce onlar için ilginç bir ganimetti ve onu çabucak idam etmek istemediler. Bu yüzden, bir tuzlu balık fıçısını boşaltıp içine Tibor'u tıktılar, üzerine kapağını çivilediler ve Elbe Nehri'ne attılar. Tibor iki gün iki gece fıçının içinde kaldı. Kendini kurtarmak bir yana, hareket bile edemiyordu. Bacağındaki kurşun yarası çok aceleyle sarılmıştı ve Elbe Nehri'nin buz gibi suyu fıçıdaki bir çatlaktan içeri sızıyordu. Tibor, dibe batmamak için ya deliği yukarı getirmek, ya da tıkamak zorunda kalıyordu. Fıçı onun için hem hapishane hem de cankurtaran olmuştu, çünkü yüzme bilmezdi. Çok ağır balık kokusu onu önce kusturdu, ama iki gün sonra açlıktan fıçının tahtalarında kuruyup kalmış tuzları yaladı. Iyice güçten düşen cüce, imdat istemek için sesi kısılana kadar bağırdı. Sonra aklına boynundaki Meryem Ana madalyonu geldi ve kurtuluşu ona yakarmakta aradı; eğer onu bu yüzden hapishaneden kurtarırsa, bir daha asla içki içmeyeceğine, altı saat sonra, bir daha kadınlarla ilişkiye girmeyeceğine söz verdi. Üç saat sonra da, manastıra kapanmaya yemin etti. Bir saat daha dayansaydı, bu sözleri vermeden de kurtulacaktı, çünkü fıçı bu arada Wittenberg'e ulaşmıştı. Nehir mavnacıları onu sudan çıkardılar ve tam da bu Protestan şehrinde - sanki kanlı süvari üniforması içinde leş gibi tuzlu balık kokan bir cüce yeterince tuhaf görünmüyormuş gibi- Tibor yere kapandı, toprağı öptü ve yüksek sesle Katolik duaları etti.
·
34 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.