Napoli'de oturduğum sırada, sarayımın kapısında, faytona binmeden önce birkaç kuruş atma alışkanlığında olduğum kadın bir dilenci dururdu. Bir gün birdenbire, bu dilencinin bana hiçbir zaman, şükranını belirtmediği gerçeğiyle aklım karışmış halde, gözlerimi ona diktim. İşte o zaman gördüm ki, o güne kadar bir dilenci olarak kabul etmiş olduğum, kırmızı toprak ve yarı yarıya çürümüş muz kabuklarıyla dolu, yeşil boyalı bir tahta kutudan başka bir şey değilmiş.
Max Jacob