Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur

Gönderi

167 syf.
7/10 puan verdi
·
6831 günde okudu
Kitabı okuyalı uzun zaman oldu. Aynı adla uyarlanan filmini yakın tarihte izleyince inceleme yazısını yazmak istedim. Kitaplardan uyarlanan filmlere karşı ise hep mesafeli olmuşumdur, çoğu zaman hayal kırıklığı yaşatmışlardır. 62. Cannes Film Festivali’nin “Atölye” bölümüne seçilmiş olmasına rağmen ne yazık ki bu film benim için hüsranla sonuçlandı. Kitabın hissettirdiklerinin çok uzağında kaldı çünkü. Kitapta iki orta yaşlı adamın kendilerine emanet edilen ve gözlerinin önünde genç bir kızdan kadına dönüşen Nihal’e aşık olmalarını konu ediliyor. Her ne kadar bir kadın ve ona aşık iki adamın yarattığı aşk üçgeninin anlatıldığı düşülse de, asıl vurucu nokta Çetin ve Ender’in gerçek olduğuna inanılması güç olan dostluk ütopyası idi. Anlatıcı olan Ender karakterinin en yakın dostu Çetin’e iç döküşlerini, özenle seçilmiş naif kelimeleri hayran bıraktı. Barış Bıçakçı, mükemmel tasvirleriyle okuyucuyu hiç yormadan akıcı ve büyüleyici bir üslupla kalem almış kitabı, bir solukta okudum. Altını çizdiğim bazı bölümler ise şöyle: “benden okumak için kitap önermemi isteyenlerin kalbimi de istediklerini sanıyordum; hâlâ öyle!” “Aile bir mayın tarlasıdır, birey olabilmek için oradan sağ salim çıkabilmek gerekir.” “ ‘en büyük ahlaksızlık, demiştim kendi kendime bir aşkı yaşamamaktır. hayatı mümkün olan en geniş haliyle yaşamak gerekir, demiştim.’demiştim de bir türlü durumumu o genellemelere uyduramamıştım yazarın deyimiyle… bir kaç saat sürdü bütün kitabı okumam… yine akıyordu kelimeler, cümleler… diyordu ki “aşk eşitler arasında yaşanır” oysa asıl eşit olmayanların arasındaki aşktı, kavuşamamaktan doğar çünkü aşk imkansızlıkla beslenir.” “Nihal, daha doğrusu ona beslediğim yaşanmamaya mahkum aşk, beni bir erkeğe indirgemişti. iki yıl boyunca bütün sınıflandırmaları kadın ve erkek başlıkları altında yapmaya zorlamıştı. halbuki bulutlar da var, kediler de, yeşil bitkiler, binlerce yıldır yeri değişmeyen taşlar, mutfakta bulaşıklar, kenarı kıvrılan kilimler, kar altında kalanlar, sınıflandırmalara tabi olmayanlar… “Oysa ben, iki yıl boyunca, bir erkekten başka bir şey olamamıştım. Aşkın insanı zenginleştirdiğini biliyorduk, fakirleştirdiğini de bilelim.” “İnsan severken basit sınıflandırmaların sınırlarını değil, kendi sınırlarını görür, kendi sınırlarında dolaşır, kendi sınırlarına değer.Benim bildiğim tek sınır bu.” Keyifli okumalar.
Bizim Büyük Çaresizliğimiz
Bizim Büyük ÇaresizliğimizBarış Bıçakçı · İletişim Yayınevi · 20208bin okunma
··
621 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.