Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Gönderi

Görüldüğü gibi cemiyetler, fertlere nazaran daha dindar olmakla birlikte, çok defa yanlış inançlar içinde bocalamaktadırlar. Onun için onlar, gerçek dini öğrenmek için peygamberlere veya onların çizgisinde yürüyen "rehberlere" muhtaçtırlar. Aksi hâlde cemiyetler, "objektif" ve "subjektif" tanrılara tapinarak "Mutlak Varlık" olan Allah'a yol bulamazlar. Zaten bir bakıma, din ve tasavvuf, insanın fert ve cemiyet olarak kendini "objektif" ve "subjektif" sahte tanrilardan kurtarması demektir. Bu konuda büyük İslâm âlimi ve velisi İmam-ı Rabbani hazretleri (1563-1624): "Tasavvuf yolculuğundan maksat, ihlas makamına varmaktır. Bunun için enfüsi (subjektif) ve afaki (objektif) mabutlara tapınmaktan kurtulmak gerekir" diye buyurmaktadır (bk. İmam-ı Rabbani, Mektubat 40). Böyle düşününce Müslümanların, bir İslam cemiyetinde doğuşunu büyük bir nimet bilmelidir. Kulaklarına "Kâmet" ve "Ezan-ı Muhammedi" okunan ve Müslüman adları ile şereflenen, İslam'ın imanını, ahlakını ve edebini, ailesinden ve cemiyetinden öğrenen insanlar, Allah'a ne kadar şükretseler azdır. Bizim cemiyetimiz bize Allah'a giden yolu açarken, kimbilir hangi cemiyette doğan insanlar, daha kaç asir "sahte mabutlara" tapınmakta devam edeceklerdir!
·
5 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.