İnsanın, kendini dolambaçlı patikalarda kaybettiği, karışık, aşması zor bir geçidi temsil ettiği söylenir. Bu kitapta da Dostoyevski bize benzer bir dille, insan ruhunun karanlık ve karmaşık yönlerini önümüze sererek, bizi onunla beraber düşünmeye ve sorgulamaya davet ediyor. Daveti kabul ettiyseniz, buyrun incelemeye...
Franz Kafka'nın "Dönüşüm" adlı eserinde kendisini nasıl bir böcek gibi hissettiğini az çok hepimiz biliyoruz, Dostoyevski ise daha ilk sayfalardan baş karakteri üzerinden bize kendinin bir böcek bile olmayı beceremediğini söylüyor. Çünkü Gregor Samsa'da bir kabulleniş, razı oluş varken burda faydasız bir karşı çıkış, kabullenmeme ve uyumsuzluk hali var.
Yazar böyle bir karakterden yola çıkarak bize insan psikolojisinin çok yönlü anlaşılamaz derinliklerini analiz ettiriyor.
Hepimiz sınırlarımızı biliriz. Ama hangimiz bununla yetinir, boyun eğeriz. Adem ile Havva örneğinde bile yasak elma yenilerek, insanların elindeki ile yetinmediği hep daha fazlasını istediğini gözlemleriz. Kim ne derse desin doyumsuz ve nankör yaratıklarız diyor Dostoyevski'de. Bir insanın eline bütün imkanları da sunsanız, o elindekiyle yetinmeyi bilmez, çünkü insanın isteme özgürlüğüne kimse sınır koyamaz.
Kötülük insanın kendi özündedir diyor ve ekliyor: Sadece bazı insanlar bunu güzel perdeleyebilirler.
Acı çeken, acı çektirmek ister, ezilende eline çıkan ilk fırsatta ezmek. İnsanın sadece normal ve erdemli olanı yapmasının kendi çıkarlarına daha uygun düştüğünü de nerden çıkartıyorsunuz diye yazar bizlere soruyor. Gerçektende üzerine düşünülmesi gereken bir soru bu.
Bizim elimizden kitapların alındığında afallayacağımızı söylediğinde ne kadar haklı olduğunu kabulleniyorsunuz. İnsanın kendi kendine bile itiraf edemediği gerçekleri bu kitabı okurken fark edeceksiniz. Söylenecek çok şey var ama incelemeyi uzun tutmak istemiyorum.
Dostoyevski'nin neden büyük bir yazar ve düşünür olduğunu öğrenmek istiyorsanız onu bu kitapla tanımaya başlamanızı tavsiye edebilirim. .