Edebiyata, felsefi ve fantastik bir bakış açısı getirmesinin yanında, kendi tarzını yaratan bir yazar İhsan Oktay Anar. Öyle ki, bir iki romanını okuduktan sonra kendisine ait olan ancak isminin yazılı olmadığı bir metin okuduğunuzda, bu metni rahatlıkla İhsan Oktay Anar'a atfedebilirsiniz. Türk edebiyatına getirdiği soluğun yanı sıra, okuyucuya da zengin kelime haznesi ile dolu dolu bir nefes aldırmayı başarmış bir yazar. Yazarın kelime bilgisi karşısında ezilip, ilk kitaplarını elimde bir sözlükle okuma mecburiyeti hissettiğimi belirtmeliyim. Hayal gücünün genişliği ve üstün hikaye anlatıcılığı bu kelime deryasıyla buluşunca ortaya Puslu Kıtalar Atlası gibi muhteşem bir eser çıkmaması kaçınılmaz oluyor. Puslu Kıtalar Atlası aynı kitabın içerisinde, gerçekliğin ve boşluğun sorgulandığı, Descartes'in gerçekliğe bakış açısının lime lime edildiği, rüya ya da gerçek olduğu belli bile olmayan bir macerada Yeniçerilerle, Lağımcılarla, dilencilerle dolu bir dolu hikayenin aynı kapta harmanlandığı bir roman. Uzun İhsan Efendi, Bünyamin, Alibaz, Kubelik gibi her yazında karşılaşamayacağınız türden temiz ve efsunlu bir kurguyla harmanlanmış karakterlere sahip olması da ayrıca kitabı ilgi çekici kılıyor.