Kendimi kahramanımızın yerine koymadım ve kendimi ona benzetmedim. Tanrım kızıma benzettim, ne çok hem de :) Kitabı ilk okuyan kızımdı, ne zaman okuyacak olsam, "Hayır, şimdi okuma." diyerek geciktirdi hep. Okuduktan sonra anladım neden okutmamış.
Kitap öyle yoğundu ki, benim gibi her cümleyi anlamaya çalışan birisi için uzun sürdü okuması.
Dostoyevski insanların iç savaşını, kafa karışıklığını öyle güzel harmanlayıp sunmuş ki biz okurlara, bir nevi patlama yaşamış. Eteğinde ne kadar taş varsa saçmış ortalığa. Etkisinden kolay çıkamadım; kitabın her satırında kızımın hareketlerini, cümlelerini gördüm resmen :)
"Düşüncelerle her şeyi açıklayabilmek de mümkün değil! O halde uzun uzun düşünmek de anlamsız." demiş yazar, benim için de bir nevi aynı durum söz konusu. Bu kitabı cümlelere döküp bana hissettirdiklerini aktarabilmem çok zor.
Tekrar okuyacağım kitaplar arasında bu şahaser de yerini aldı.
Okumanızı, mutlaka okumanızı öneririm.
Son olarak Dostoyevski'nin sorusunu bir kez daha yineleyeyim "Kolayca elde edilmiş mutluluk mu, yoksa insanı yücelten acı mı daha iyidir?"
Bu soruya verilen ilk cevap acıdır elbet, ama tercihlerimiz her zaman kolaya kaçmaktan yana.