Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur

Gönderi

Kendini Gerçekleştirebilmek
Olağanüstü yetenekler geliştirmek için harcanan zamana dikkat etmek gerek. Beş yaşında usta işi besteler yapmaya başlayan bir çocukla, onlarca sene enstrüman icrası yapıp da ancak ustalaşabilen insanlar arasında temel bir fark vardır. İlki, doğuştan gelen altyapısı uyarınca hareket eder ve "mecrasını bulma"nın avantajından istifade eder. Diğeri, şartları baştan uygun olmasa da, azim ve çalışmayla belli bir noktaya ulaşır. Bunlardan hangisi “kendini gerçekleştirmek”tir acaba? Bunun için yaşamdaki doyum ve mutluluk bir ölçüt olabilirdi ama ne yazık ki "çok geç" olmadan bunu görebilme imkânımız olmuyor. Yanlış tercihler yüzünden gün geçtikçe biriken mutsuzluk, bazen orta, bazen ileri yaşlarda vurur insanı. Mesela sırf yüksek puan aldığı için üniversite tercihlerinde tıp fakültesi gibi bölümler okuyan ve tüm ömrünü hiç sevmediği, mizacina hiç uygun olmayan bir meslekle geçiren nice insanımız var. Sırf yüksek puan alabilecek kadar çalışkan ve hızlı işlem kapasitesine sahip oldukları için adeta ömür boyu cezalandırılan nice insan... İş garantisini veya diğerlerinin gözündeki prestiji öncelerken mutluluğu ikinci planda bırakmak, ne büyük bedeldir! Belki de o yüksek puanlı teknik mühendislik bölümlerinde ne sanatçılar ne edebiyatçılar ne düşünce adamları vardır ve sırf "yüksek puan" alabildikleri için, insanlık ebediyen onlardan mahrum kalacak; kendileri de hiç öyle olmamalarına rağmen, "sıradan" bir hayat süreceklerdir. Bu telafi edilebilir bir kayıp mıdır? Düşünelim: İnsan potansiyeli sınırsızdır. Dünya üzerindeki yahut ülkenizdeki insan sayısını düşünün. Her biri bambaşka, parmak izleri kadar yegâne ve benzersiz... Her biri dünyayı başka başka biçimlerde görüyor, her biri ilhamları farklı yönleriyle algılıyor. Fakat önümüze koyulan seçenekler öyle mi? Birkaç tane seçenekle kuşatılmış durumdayız. Okullarda okuyan çocuklar "ya sayısalcı ya sözelci" olmak durumundalar. Matematik zekâsı yüksek olanlar illa ki fen bilimlerine zorundalar. Sözel zekâsi yüksek olanlar ise sosyal alanlarda ömür geçirmeye mahkûmlar. Halbuki misal, Johann Sebastian Bach'ın senfonilerindeki matematiksel sanata ulaşacaksak, bunu böyle bir seçenek sistemiyle nasıl yapacağız? Fen bilimlerinin baş döndüren bulgularını kuşbakışı bir yaklaşımla söze dökebilecek, bilim felsefesinin ve insan düşüncesinin yeni kapılarını zorlayacak söz ve düşünce üstatlarını fen bilimlerinden nasıl çıkartacağız? Türkiye’de temel bilim bölümleri bir bir kapanıyor, felsefe gibi alanlar gittikçe gözden düşüyor, tenhalaşıyor. Gencecik insanlar "daha kolay iş bulabilecekleri" bölümlere yönleniyor yahut yönlendiriliyor. Üretim çark içinde "iş bulma”nın hayatın tek amacı haline geldiği karanlık bir dünyayı anlatan ahmakça bir film izliyor gibiyiz. Fizik bölümlerinden birinin öğretim üyesi olan bir arkadaşımın serzenişi hâlâ aklımdan çıkmıyor. Ben "fizik bölümlerinin kapanmasından" yakınırken o sözümü kesti ve "Bırak kapansın hocam" dedi. Şaşırdım. Devam etti: "Zaten iyice gözden düştü, puanları yerlerde sürünüyor. Ben o kadarcık puanla gönülsüz gelen adamları nasıl fizikçi yapayım, onlara nasıl kuantum fiziği anlatayım? Kapansın gitsin, daha iyi!” Aileler bilmeden bu değirmene su taşımaya devam ediyor. "Ben felsefe okumak istiyorum" diyen çocuklarını "Felsefe yapma bana!" diye susturup, onların adam gibi mesleklere yönelmeleri için ellerinden geleni yapıyorlar. Düşünemeyen, çağını okuyamayan, her şeyden öte, tatminsiz ve umutsuz bir neslin nelere mal olabileceğini bilmiyorlar, belki de bilmek istemiyorlar... Kendimizi hapsettiğimiz seçeneksizliğin bizi sürüklediği felakete dair adım seslerinden sadece biridir bu. Yaşamayı unuttuk. Mutlu olmayı gündemimizden çıkarttık. Şehirli insan neden yaşadığını bile unutmak üzere. Sanayi Devrimi'nin neticesinde şekillenen ve insanları devasa üretim-tüketim makinasına birer dişli olarak yetiştirmek üzere kurgulanmış, adına "eğitim" dediğimiz çarkın en anlamsız ve zamanın gereksinimleriyle uyumsuz sürecini yaşamaya devam ediyoruz. Herkes üniversite profesörü olacakmış gibi yönlendiriliyor. İnsanlar adedince çeşitlilik arz etmesi gereken tabii insan yaşamına bu eğitimde yer yok. Bu daracık seçeneklere sığamayanlar, başarısız olarak damgalanıyor. Kendini alabildiğine törpüleyip bu seçeneklerden sağ salim çıkabilenler ise geride kalan kısımlarıyla kendilerine ve topluma faydalı olmaya çalışıyor. Işte günümüzün “çözümsüz" elitlerinin üretim bandı kabaca böyle işliyor... Osmanlı sultanlarının Enderun mektebinin kapısına yazdırdığı “Burada hiçbir balık uçmaya, hiçbir kuş yüzmeye zorlanmaz” yazısını biz ne zaman eğitim kurumlarımızın girişlerine yazacağız acaba?
·
16 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.