Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Gönderi

99 syf.
8/10 puan verdi
·
4 günde okudu
"Umutsuzluk" kelimesi, Albert Camus'yu ve eserlerini anlatmaya başlarken, kullanacağımız en yerinde kavram olur sanırım. Eserlerinde "umutsuzluk, intihar, uyumsuzluk, başkaldırı" konularını sıklıkla işliyor ve bu kavramlar üzerinden, diğer "varoluşçulara" pek benzemeyen kendi felsefesini anlatıyor. Burada insanın aklı aracılığıyla hem kendisini hem de dünyayı anlamlandırmaya çalışması söz konusu. Albert Camus'nun felsefesinde umutsuzluk, yaşamın saçma döngüsünden ve ölümden kaynaklanan bir durum. Yaşamın sıradanlığı ve canlılar için çare bulunamayan ölümün kesin gerçekliğinden kaynaklanan bir anlam sorunu ortaya çıkıyor. Bu durum insan için, belirli bir noktadan sonra katlanılamaz hale dönüşüyor. Ve insan umutsuzluğa kapılmış "uyumsuz" biri olarak yaşamını sürdürüyor. Camus'nun felsefesinde uyumsuzluktan kurtulmak için umut etmek yok. İnsan umut etmeden, intihar etmeden, yaşama bir anlam vermek zorunda ve yaşamak zorunda. "Yabancı" eserinde bu uyumsuz ve umutsuz karakter tam bir "kayıtsızlık abidesi" olarak karşımıza çıkıyor. Adamın annesi ölmüş fakat umrunda değil. Bu "kayıtsızlık" durumunu "Yanlışlık" isimli tiyatro eserinde de görebiliriz. Camus, "Sisifos Söyleni" eserinde umutsuzluğun karşısına bir "başkaldırı" durumu çıkarıyor. Yine yazarın "Asturya'da İsyan, Caligula, Adiller, Sıkıyönetim" isimli tiyatro eserleri de "başkaldırı" ve "özgürlük" konularının işlendiği kitaplar. Bu "başkaldırı" meselesini, "Başkaldıran İnsan" eserini okuduktan sonra tam anlamıyla değerlendirebileceğimi düşünüyorum. Bu adam neye, kime başkaldırıyor? Şimdilik bazı düşüncelerim var ama o kitabı henüz okumadım, bu konu o kitaba yazacağım incelemeye kalsın. Gelelim "Düşüş"e. Bu eserde Camus; umutlu, insanlara yardım eden, idealleri olan bir karakter yaratıyor ilk başlarda. Sonra bu karakteri yukarıda bahsettiğim, dünyayı anlamlandırma karmaşasının içine sokuyor. Tabi bunu bir kurguyla yapıyor. Eseri okuyanlar "gülme" sesini hatırlayacaktır, okumayanlara ayrıntı vermeyeyim, okuyunca göreceklerdir. Daha sonra bu dünyayı anlanlandırma karmaşasının sonucunda "uyumsuz" bir insan çıkarıyor ortaya. Bu umutsuz karakterin hayatını anlamlandırma konusunda, Camus'nun ön plana çıkardığı yöntem ise, diğer eserlerine göre oldukça farklı. Burada "avukat" ve "yargıç" kavramları var. Kelime anlamı olarak avukat, yol gösteren, hak arayan, savunan kişi demek. Yargıç ise adaleti ortaya koyan, suçlayan ya da aklayan kişi. Eserin başında umutlu ve insanlara yardım ettiğini belirttiğimiz karakter Avukat'ken, hayatı anlamlandırmaya çalışması sonucu yaşadığı "düşüş" sebebiyle, eserin sonunda Yargıç'a dönüşüyor. Yani bana göre Camus şöyle diyor; umudunuz varsa insanlara yardım eder, onları savunursunuz, idealleriniz olur. Ama umudunuzu kaybettiyseniz, suçlamaya, yargılamaya başlarsınız. İşte Camus'nun bu eserde umutsuz karakterini hayatta tutmasına yarayan şey bu: Suçlama ve Yargılama... Camus, "hepimiz suçluyuz, hepimiz yargıcız" diyerek konuyu toplumsal bir duruma da dönüştürüyor ve insanların ikiyüzlü olarak yaşaması üzerinde duruyor. Son olarak eklemek istediğim birkaç alıntı var. "Bir kız, iki dirhem bir çekirdek giyinmiş bir oğlanla evlenmesine engel olan babasına, 'Bunu ödeyeceksin!' diyordu. Kız kendini öldürdü. Ama babası hiç de bir şey ödemedi. Herif balık avlamayı çok seviyordu. Üç pazar sonra yeniden ırmağa dönüyordu, 'Unutmak için,' diyordu buna. Hesap doğruydu, unuttu. Aslında, tersi şaşırtıcı olurdu." Bu alıntı Camus'nun kendi felsefesinde üzerinde durduğu umutsuzluk, intihar, başkaldırı, kayıtsızlık kavramlarının neredeyse hepsini içeriyor. Dikkat çeken nokta alıntının sonundaki, "aslında, tersi şaşırtıcı olurdu" cümlesidir. Bana göre Camus'nun kastettiği şey, kızın kendini öldürerek değil, babasını öldürerek bedel ödetmesidir. Bu olayla ilgili bir Türk atasözü derki "Benim anam ağlayacağına, onun anası ağlasın" Bir diğer alıntı, "Hiç kimsenin masum olduğunu kesinlikle söyleyemeyiz, oysa herkesin suçlu olduğunu kesinlikle onaylayabiliriz. Her insan başkalarının suçuna tanıklık eder, inancım ve umudum bu benim. İnanın bana, dinler, ahlak dersi vermeye kalkıştıkları ve birtakım emirler yağdırdıkları andan itibaren yanılırlar. Suçluluğu yaratmak ve cezalandırmak için Tanrı zorunlu değildir. Benzerlerimiz, kendimizin yardımıyla yeterlidir bunun için. Son Yargı'dan söz ediyorsunuz. Bırakın da saygıyla güleyim buna. Gözümü kırpmadan bekliyorum onu. Daha kötüsünü tanıdım ben, insanların yargısını. Onlar için hafifletici nedenler yoktur, iyi niyet bile suç olarak düşünülür." Bu alıntıda Albert Camus'nun, yarattığı karakterin inancından ziyade, kendi görüşünü doğrudan yansıttığını düşünüyorum. Bu paragrafı İslam dinindeki ahiret inancı, kul hakkı, irade kavramlarıyla harmanlayarak okuyunca, insanı etkileyici düşüncelere sevk ediyor. Bu kitaptan sonra Yaşar Kemal'in "Teneke" isimli eserini okuyacağım. Camus'nun eserlerinde üzerinde durduğu umutsuzluk hakkında, Yaşar Kemal'in bir sözü geldi aklıma. Son olarak o sözleri ekliyor, iyi okumalar diliyorum. "Umutsuz olmayın, umutsuzluk kötüdür, beladır. Umutsuzluk diri, canlı, soluk alan insana yakışmaz. Umutsuzluk ancak ölülere mahsustur."
Düşüş
DüşüşAlbert Camus · Can Yayınları · 201915,1bin okunma
··
26 görüntüleme
L Büşra A. okurunun profil resmi
Emeğinize sağlık, güzel ve detaylı bir inceleme olmuş.:)
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.