Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Gönderi

852 syf.
10/10 puan verdi
·
Beğendi
·
279 günde okudu
BİR HERODOTOS TARİH KİTABI DEĞERLENDİRMESİ
Kitap başka kaynaklardan doğrulma imkânı olmayan MÖ 1000 ile 400 yılları gibi çok geniş bir zaman aralığını oldukça ayrıntılı anlattığı için, öyle pek kolayca anlaşılır bir kitap değil. Öncelikle kitabın Amerika’nın keşfinden 2000 bin, Hz.Muhammed’den 1000, Hz. İsa’dan 500 yıl önce yazıldığı unutulmamalı. Kitaptaki yer ve kişi adlarının anlaşılabilmesi için, çok faydalı olacak şekilde düzenlemiş “Dizin” bölümüne sık sık başvurmak gerekiyor. Kitapta anlatılan olayların nerelerde geçtiği ile ilgili bir fikir sahibi olmak için, dünya haritası ile “Google Earth”dan da faydalanılabilir. Yunanlıların hayatları Mitoloji ile iç içe olduğundan Mitoloji bilmenin yanında, Afrika, Asya ve Avrupa coğrafyası hakkında da bir miktar bilgiye ihtiyaç var elbette. Sümer, Mısır, Asur, Babil, Pers, Yunan tarihlerine de aşina olmak, bu kitabı okumayı daha eğlenceli hale getirecektir. Miryokefolon savaşının geçtiği alan araştırmalarımıza katkısı olur diye, 2015 yılında almıştım kitabı. Üç yıl içinde kitap elimden hiç düşmedi. Eseri ilk defa okuduktan sonra gördüm ki bu eşsiz kitabı daha iyi anlayabilmek için yardımcı kaynaklara da ihtiyaç var. Ksenophon’un Anabasis’i, Strabon’un Coğrafya’sı ve mitoloji gibi daha bir düzine eseri okuyunca bu kitap benim için daha anlaşılır ve eğlenceli oldu. Kitapta pek çok hata, abartı ve yanlışlar olduğu konusuna gelince, bilerek yapılan abartı ve hatalar dışındakileri saygı ile karşılamak gerektiği kanaatindeyim. Peki, kitapta bilerek yapılan yanlışlar yok mudur? Tabi ki vardır. Örneğin Perslerin ikinci Yunan seferinde “geri hizmetlerle birlikte” yaklaşık beş milyon üç yüz bin kişilik bir ordudan söz edilmesi, Yunanlıların kahramanlığını yüceltmek için olduğu aşikâr. Zira bu kadar kalabalık bir orduyu toplama, besleme, donatma imkânı olsa bile böyle bir kalabalıkla savaşabilmenin gerçekçi olmadığını, savaşçı bir millet olan Persler elbette çok iyi bilirler ve böyle bir hataya düşmezler. İkinci olarak da, Yunanlılar dışında bütün milletleri kadın, kız, oğlan pazarlayıcısı gibi göstermek de, Herodotos’un o masal tadında anlatımına birazcık gölge düşürmektedir. Zira Yunan, Roma kralları ile üst düzey askerler ve zenginlerin eşleri ile sadece çocuk yapmak için yattıkları, asıl sevgililerinin güzel oğlanlardan oluştuğu bizzat kendi anlatımlarıyla sabittir. Herodotos’ta bu durumu eserinde “Persler oğlancılığı Yunanlılardan öğrendi” diyerek üstü kapalı da olsa itiraf etmektedir zaten. Okuyucunun bazı küçük ayrıntılara takılıp anlatılanların tümden doğruluğu – yanlışlığı konusunda yoğunlaşması pek de anlamlı olmasa gerek. Zira bunlar binlerce yıldır zaten tartışılmaktadır. Kaldı ki, elde yazılı hiçbir kaynak olmadan bu kadar geniş ve detaylı bilgiyi verirken elbette bazı yanlışlar, hatlar, abartılar olacaktır. Zaten yazarda birçok konu hakkında farklı tezleri anlattıktan sonra sıkça: “İşte bana anlatılanlar. Artık hangisine inanacağınıza karar vermek size kalmış” diyerek, bu konuda, çok da iddialı olmadığını ortaya koymaktadır yazar. Ben kitapta savaşlardan çok 2500 yıl içinde fert ve toplumların vahşiliği, zalimliği, sosyal, dini, ahlaki konularda bir iyiye gidiş olup olmadığı konularını merak ediyordum. Bu konularda herhangi bir iyileşmenin olmadığı, tam aksine birçok konuda kötüye gidiş de görülmektedir. Mitolojik dinlerin müminlerinin, din kardeşleri dışındakilere: “En doğrusu benim dinim, benim dinime dön, senin dünyan ve ahiretin de kurtulsun, yoksa seni boğazlarım” anlayışıyla, din savaşları açmadıkları, din savaşlarının İbrahimi ve tek tanrılı dinlerle başladığı anlaşılmaktadır. Bu durum mitolojik dinlere inananların tek tanrılı dinlere inananlara bir üstünlüğü olsa gerek diye düşünüyorum. Tek tanrılı dinlerin muktedirleri kendi halkı ve başka milletleri yağmalayıp, elde ettikleri bu kaynaklarla nasıl devasa mabetler yapıyor, hırsızlık ve hukuksuzluklarını ibadetleri ve mabetleriyle aklamaya çalışıyorlarsa Babil, Mısır, Pers, Yunan kral ve ileri gelenleri de aynı şekilde sunaklar yaparak ve bu sunaklara yaptıkları adaklarla kendilerine meşruluk sağlıyor ve aklıyorlar. Kitapta anlatılanlardan benim çıkarabildiğim kadarıyla, Yunan ve Romalıların medeniyet ve dinlerinin temelini Sümer, Babil, Pers, Mısır uygarlıklarının oluşturduğu da açıkça görülmekte, bunu Herodotos'da kabul etmektedir. Tek tanrılı dinlerin mensupları mitolojik dinleri her ne kadar aşağılasa, küçümsese, “hak din yalnızca bizimkisi” dese de, İbrahim’i dinlerin temelini de yine Sümer, Mısır, Asur, Babil, Perslerin mitolojik dinlerinin oluşturduğu, inkâr edilemez şekilde eserden anlaşılmaktadır. Mitolojik dinler ile tek tanrılı dinlerin dindarlarının ibadet ve davranış şekillerinin birebir aynı olması da bu tezi destekler niteliktedir. Hatta o kadar ki, bu gün bizim konuşmalarımız ve dualarımızdan çıkarın “Allah” lafzını, koyun yerine Zeus ve diğer Olimpos Tanrılarını Herodotos’un anlattığı olaylar, insanlar ile günümüz insanları arasında hiçbir fark kalmadığı görülecektir. Bir örnek vermek gerekirse: Eski Yunanlılarda yüzlerce tanrı, yüzlerce tapınak ve bu tapınaklarda tanrılar ile konuşan kutsal bakire rahibeler (Pythia) var. Tapınaklara büyük adaklarda bulunmak şartıyla isteyenler bu başı dumanlı kutsal rahibelere: Kiminle evleneceğinden, çocuğunun olup olmayacağına veya doğmuş çocuğunun babasının kim olduğuna, komşu site ve devletleri yağmalamak için savaşa girip girmemeye kadar her şeyi sorabiliyorlardı. Tabi adak adayıp soru soranın tanrı ile muhatap olduğu filan yoktu. Onlar ancak "kutsal rahibe" denen uyuşturulmuş zavallılara ulaşabiliyorlar, rahibelerin dumanlı kafa ile söylediği bu anlamı olmayan ve anlaşılmaz mırıltıları ise rahipler adak sahiplerine kafalarına göre yorumluyorlardı. Nitekim Lidya kralı Kroisos'a bildirilen Orakl’de bir ırmağın geçilmesinden sonra kazanacağı büyük bir zaferden söz edilmiş fakat Lidya Kralı Kroisos yenilip esir düşünce, tapınak rahiplerine "beni neden tuzağa düşürdünüz" demiş" onlar da ona "biz sana zaferin kime ait olduğu belirtilmemiştik" diyerek işin içinden sıyrılmışlardı. Yunanlılar hayatlarını bu Orakl-Tanrı sözüne göre düzenliyorlardı. Yunanlıların hayatlarının her anı tapınaklar, tanrılar, kâhinler ve rüyalarla dolu olduğu halde aynı günümüz aşırı “dindar”ları gibi, onlarda ahlaksızlık, yağma talan, kan akıtma, tecavüz, kin ve nefrette sınır tanımıyorlardı. Gerçi “Tanrı” dedikleri baş tanrı Zeus ve diğer tüm tanrıları de bizim Dede Korkut, Ergenekon veya Keloğlan masal kahramanları gibi bir masal (Mit) kahramanıydı ama yine de Tanrıydı işte. Şu bizim Şeyh, Şıh, Dede, tarikat liderleri ile Hristiyanlıkta Aziz, papaz ve ermişlerin kutsal tapınakların kutsal rahip ve rahibelerinin paralelliklerini ise okuyucunun takdirine bırakmak en doğrusudur herhalde. KİTAPTAN BİRKAÇ NOT -Yazarın kimsenin bilmediği görmediği kutupları öyle bir anlatışı var ki, ancak bu kadar isabet olur. -Şayet Skythlerin İskitler, yani Tükler olduğu anlaşılıyor ama değilse, Herodotos’un Yahudi ve Türklerle karşılaşmaması veya onlardan bahsetmemesi araştırılması gereken bir konu olmalı. -Skythlerin Persler’e “Bizim bir kentimiz, bir dikili ağacımız var mı ki sizinle savaşa girelim” demeleri, arkasından Perslere kuş, fare, kurbağa ve oklardan oluşan armağan yollamaları, sonra da Perslere karşı saldırıya geçecek gibi harp düzenine geçip, aniden ortaya çıkan bir tavşanı kovalamaya başlamalarıyla Perslerin pes etmeleri. -İkinci yunan seferine çıkan Pers kralı Kserkses’in yüz binlerce askerden oluşan ordusunun Çanakkale boğazını geçtikten sonra “bu ordudan yüz yıl sonra hiç kimsenin sağ kalmayacağını ve ömür kısalığını” düşünüp ağlaması da unutulmazlar arasındaydı. Özetlemek gerekirse: Bu kitabı ikinci kez okuyup olabildiğince anladıktan sonra, insanlara, dinlere, uygarlıklara ve kitaplara artık daha farklı, daha gerçekçi gözle bakabiliyorum. Ve dinler ile tanrıların da insanlar gibi ölümlü ve gelip geçici olduğunu görüyor, insanları din, dil, ırklara göre değerlendirmeyi çok anlamsız buluyorum.
Tarih
TarihHerodotos · Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları · 2019926 okunma
··
174 görüntüleme
Ferah okurunun profil resmi
Herkes aynı prensiplere sahip olsa değil mi, dil din ırk ayrımı yapmadan insan sevebilmeyi ilke edinse. Kaleminize sağlık.
Halil Korkmaz okurunun profil resmi
Hiçbir katkınız olmayan ve size atalarınızdan miras kalan din, dil, ırk gibi özellikler sizin için çok önemli olmaya başladığı andan itibaren insanı gerçekten üstün yapan güzel ahlak, insana ve doğaya faydalı olmak gibi asıl önemli özellikler birey için önemsizleşmeye başlıyor maalesef. Öyle ya: “Sizi yeteri kadar üstün kılan din, dil, ırkınız varken erdeme ne gerek var!”
Burak Oral okurunun profil resmi
Yedi Kollu Şamdanın İzinde
Yedi Kollu Şamdanın İzinde
arkeoloji ve polisiye romanımı incelemeniz için öneriyorum. Saygılarımla
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.