Haydarinna Rinanay...Yıl 1999’u gösterdiğinde Osman Sınav yönetmeliğinde bir fragman yayınlandı, dönemin özel televizyon kanalında… Tamda istediğimiz gibiydi “Askerler nizamı biçimde giyinmiş, bir cadde üzerinde pusuya düşüyor ve şehit ediliyordu, bir otobüsten ise Haydarinna Rinanay sountrack efektiyle beraber, dönemin delikanlısı giyim tarzlı olan beyaz gömlek ve siyah kumaş pantolonlu yağız delikanlı, yerlerde yatarak, sağa sola kendini siper ederek pusu kuranları alaşağı ediyordu. Sonraları adının Yusuf Miroğlu olduğunu ve yasalarını öğrendik. O günden sonra Miroğlu yüzüğü, Miroğlu kemeri, Miroğlu tabancası ve paltosu, hele ki diziye destekleyici olan bir otomobil markası olan Nissan ve onun jipi vardı ki her binen kendini Miroğlu diye sağa sola atar olmuştu.”
Güzel yıllardı o vakitler, pazartesi günleri ise Deliyürek günüydü. Kurgu ve yapılanları tasvip etmesem de edebi hikâyeler anlatan Kuşçu karakteri vardı, sonra ise dizinin sountrackı olan Yiğidi Gül Ağlatır türküsü, hepsi güzeldi. İşte o vakitlere dayanır bizim Ömer Lütfi Mete ile tanışıklığımız. Gerçi Gülce’yi duyduktan sonra asıl perçinlenen ve ezberlememe sebep olan şiiri görecektim, daha vakit vardı.
“Yarıldı toprak, kalkalım artık gönül
Tamamdır bu bağda vuslat ihtimalimiz”
Bu tarz dizi, film, müzik ve benzeri tarzlarda bir sanatçıyı anmak ve keşfetmek, ben ve hocam için utanç kaynağıydı ki bir kere aşırı derece kızmıştı. Ben ona farklı bir şey söyleyecekken İbrahim Sadri ve Ihlamurlar Çiçek Açtığı zaman dediğimde beni kovmuştu. Ben ise İbrahim Sadri’nin şiiri popüler kültüre daha çok hitap eden bir yolla okura ulaştırdığı için; şiir yazan kişilerden ve kitap üzerinde okurun az olması sebebiyle, Bahaettin Karakoç ismi anılmazken İbrahim Sadri daha popüler olmuştur diyecektim, diyemedim.
“Yiğidi gül ağlatır gam öldürür
Nice namert ava çıksa
Tuzak kursa kurşun atsa
Yiğidi çökertmez kahır
Bir dem yar hüzünle baksa”
Ömer Lütfi Mete Rize doğumlu ve milliyetçiliği damarlarında harıl harıl taşıyan bir yurdum insanıdır. Birçok kitap ve dergilerde sayısızca yazılara imza atmış, iyi bir edebi kişilik elde etmiştir. On yıla yakın bir süre önce ise yaşamını yitirmiştir.
Gülce ise yazarın naçizane şiir kitabıdır. İzlek olarak kitabın arka sayfasında yazan “…leylaya, Mevla’ya ve dünyaya dair şiirler…” alıntısı yaparsak sanırım daha hâkim bir düşünce belirir akıllarımızda. Tür olarak kitap içerisinde şiirin her çeşidini bulmak neredeyse mümkün, kıvrak ve yerinde kelimeler ile onları tamamlayan harika dizeler bir mimar edasıyla harf harf, hece hece dizilmiş esere. Tabi benim için en şiiri soracaksanız eğer “Gülce” adlı şiirden asla vazgeçmem. Benim için önemi ve manası asla tartışılmayacak seviye de bir şiirdir.
Timaş Yayınları’ndan çıkan kitap üç bölüm – Leyla Bahsi, Dünya Bahsi, Mevla Bahsi – ve 82 adet şiirden olmaktadır. Elimdeki kitap 5. Basım olduğu için kapak resmi değişik; sade bir gri rengin üzerine kitap ismi, yazar ismi ve bir tane gül dalı kondurulmuş, her halinden şiir kitabı olduğu belli olacak şekilde dizayn edilmiştir. Kitap içerisinde herhangi bir kusur yoktur, tek sorun ise dört dizeye bir sayfa ayırmaları olmuştur. Tasvip etmediğim hususlardan birisidir. Şair adam kâğıtları hunharca kullanmamalı.
“Saniyeler gözlerimde birer can
Her saniyede bir can veriyorum”
Sözün özü; her gönüle hitap edebileceğini düşündüğüm bir dizeler topluluğudur, kesinlikle okunulası ve tavsiye edilesidir.
Sevgi ile kalın.