Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Gönderi

135 syf.
7/10 puan verdi
·
Beğendi
·
3 günde okudu
Televizyon Çağı
Macaristan doğumlu, 1940 yılından emekli olduğu 1977 yılına kadar İngiliz BBC'nin çeşitli kademelerinde görev alan Martin Esslin, hem izleyici hem de işin mutfağından birisi olarak Televizyon Çağı'nı anlatıyor. Emekli olduktan sonra ABD Kaliforniya Standford Üniversitesinde misafir drama profesörü olarak da çalışmış. Bu sayede Amerikan televizyonları hakkında bilgiye de sahip. Bunları sentezleyerek bu kitap ortaya çıkmış. İngilizcesi The Age of Television olup, 1981 yılında yayımlanmıştır. Türkçesi ise Televizyon Çağı olarak yayımlanır. İlk baskılar da ise kitabın Türkçesi "TV - Beyaz Camın Arkası" idi. Kitap 6 ana başlığa sahip. Bu ana başlıklar altında ise konuyu irdeleyen alt başlıklar da mevcut. Bu sayede kitabın içinde tam olarak ne var ve hangi sayfada olduğu kolay bir şekilde görülebiliyor. Bu da okuyucuya avantaj sağlar. Yazar televizyonun olumlu ve olumsuz yönlerini anlatırken örnekleri Amerikan televizyonlarından aldığını da belirtiyor. Bunu yaparken de gördüğü sorunları ve rahatsızlığını en başta anlatır. Martin Esslin, 1970'li yıllardan televizyon için geleceğe bakıp şunu ifade eder: "Hayat tarzlarının, kültürünün ve sosyal alışkanlıkların gelişiminde büyük bir devrime yol açtı (s.9)". Dün, bugün ve yarına bakıyor. Ama esas kendi zamanında yaşanan olaylara açıklık getirmeye çalışıyor. Marshall McLuhan da "İletişim Araçlarını Anlama" (
Medya Mesajı, Medya Masajıdır
Medya Mesajı, Medya Masajıdır
) ve "Global Köy" (
Global Köy (The Global Village)
Global Köy (The Global Village)
) ile kitabın içinde kendine yer bulur. Global Köy ile elektronik medyanın -kendisi interneti hele bir görseydi neler yazardı acaba-, insanları tek çatı altında birleştirdiğini uzakların yakına geldiğini söyler. Martin Esslin de Marshall McLuhan'dan yararlanır. Televizyon sayesinde her anın tekrarlanabilmesi, düzenlenmesi, kopyalanması kendini gösteri unsuru hale getirir. Bu gösteri sayesinde artık evden rahat ve kolay bir şekilde o gösteri içine dahil olunabilir. Gerçek kurgu arasında yer alan düşüncelerin televizyon ekranından halka seyrettirilmesi ve bu izleme içinde bir çeşit röntgencilik gibi camın arkasındankilerle camın önündekilerin mücadelesine sahne olur. Televizyon artık herşeyi söyleyen bir araçtır. Film, dizi, sağlık, spor, yaşam, oyun, alışveriş, müzik, haber, dedikodu yani kısaca herşey yanı başımızda kurgulanmış bir şekilde bize sağlanır. Oturulan yerde her türlü bilgi karşımızda. Dost da orada düşman da orada. Televizyon evimizin baş köşesinde kendine ait bir yeri vardır artık. Belki çoğu kişinin evde kendine ait odası yokken, televizyonun her daim bir yeri vardır. Genelde sabittir yeri. Hep buyur eder insanı. Kimseye kızmaz, bağırmaz, üzmez; sadıktır ve anlayışlıdır. Bizlerin ondan vazgeçemeyeceğimizi bildiğinden ona göre, günün şartlarına göre davranmasını da bilir. Televizyon üreticileri ve televizyon yayın sağlayıcıları artık toplumun her kesimine ulaşmak için üretirler ve ona uygun içerik sağlarlar. Olmazsa olmaz veya başka bir şekilde düşünürsek reklamlar da burada var. Hatta reklamlar sayesinde o yayınlar o televizyonlar var da denildiği de olur. Martin Esslin de drama, gerçek, yeniden üretim, yeni kurgu ile insanların bir ekran içine hapsedilmesinden bahseder. Yazar, gerçeğin kurgulanmasından da bahseder. Artık gerçek nedir? Bize gösterilen 'gerçek', gerçek mi? gibi sorularla bazı kavramların anlaşılmasını amaçlar. Buradan hareketle Jean Baudrillard, Simülakrlar ve Simülasyon (
Simülakrlar ve Simülasyon
Simülakrlar ve Simülasyon
) kitabı da okunmaya değer. Örneğin, bir tiyatro eseri olarak üç saat boyunca 'Hamlet' oyunu tiyatroda seyredildiğinde bu üç sat boyunca oyunun etkisi altında kalınabilir. Hatta 'gerçek' bir kişi olduğu bile düşünülebilir. Ama bu olay sınırlı zaman içinde gerçekleşir. Peki, 'Pembe Diziler' tabiriyle yayımlanan diziler ise yayımlandıkları süre içinde hem de çok daha sonraları için bile etkisini sürdürür. Bunun yeniden üretim olduğu unutulup, o konuyu, kişiyi ekrandan çekip alıp onları birer birer yeniden bedenlendirip onunla yaşamaya başlarız. Televizyon dizileri uzun süre etkisini sürdürür. Gerçekle kurgu iç içe geçmiş bir durum ortaya çıkarır. Sanal karakterler gerçekmiş gibi algılanır. Oyunu iyi kurgulayan televizyoncuların bir çeşit başarısıdır. Bu başarı reklamlarla desteklenir. Artık reklamlar film ya da dizinin içinde, karakterler reklam diliyle konuşur ve camın önündekiler de o ileti doğrultusunda harekete geçirilerek meta gerçek kişilerle buluşturulur. Reklamlar sayesinde tüketim de kamçılanarak üretim artışı da gerçekleştirilir. "Günümüz medeniyetinin başka hiçbir faktörü -ne eğitim sistemi, ne din, ne de bilim veya sanat- televizyonda sunulan dünya kadar kök salmış, onun kadar etkin, toplumun bütün bireylerince onun kadar toptan kabul görmüş ve ortaklaşılmış değildir (s54)". Esslin durumu anlatır. Televizyon evimize girdi. Anlık olarak herşeye her an ulaşılabiliyor ve herkesi evimize davet ediyoruz. Sevdiklerimiz olduğu gibi sevmediklerimiz de ev içinde. Televizyonun olmadığı bir devirde yaşanan olaylar başka bir yerde bilinmez, duyulmazken artık televizyon sayesinde biraz da McLuhan'ın dediği gibi "Global Köy" içinde hayatı yaşıyoruz. Ezcümle: Yıllar önce okuyup beğenmiştim. Tekrar okuyup alıntılar ekleyerek küçük bir inceleme yazısı yazmaya çalıştım. Okuduğum kitap Mart 1991 tarihlidir.
Televizyon Çağı
Televizyon ÇağıMartin Esslin · Pınar Yayınları · 200110 okunma
··
24 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.