Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Gönderi

56 syf.
8/10 puan verdi
·
Beğendi
İlkel devirlerde, temenni odur ki insanlar ilk sesleri Güneş'e bakarak çıkarmışlardır. Güneş var edendir, yaşamın kaynağıdır. Güneş varsa ışık vardır, yoksa karanlık. İlk saatin ortaya çıkışı da gene Güneş sayesinde olmuştur. Dünyamızda ilk kullanılan saat Güneş saatidir. Bir kazık, 90 derecelik açı ile yere dikilir ve Güneş'in hareketleri sonucu kazığın gölgesi hareket eder. Böylece gündüz vakitleri bölümlere ayrılmıştır. Ancak buradaki temel sıkıntı Güneş saati ile yalnızca gündüz vakitlerinin belirlenebilmesidir. Peki ya gece ne olacak? Güneş saati Mısırlı kuzenlerimizin icadıydı. Gece vakitleri için kullanılacak olan Su saati de gene bu kuzenlerimizin icadı olmuştur. Daha sonra Kum saati ve Ateş saati icat olmuş. En son ise mekanik saatler ortaya çıktı. 1300'lerin ortalarında ortaya çıkan bu saat türü, günü 24 saatlik dilimlere bölüyordu. Ayrıca zamanı da görsel olarak görebilmemizi sağlıyordu. Bunu başaran kişi ise Giovanni Di Dondi'dir. Sarkaç, sekteli rakkas dişlisi ve ağırlıktan güç alarak açlışan bu saatler, oldukça fazla ağırlıktan oluşuyordu. Zemberek sayesinde küçük boyutlarda olan ve taşınabilir özelliği bulunan saatler geliştirildi. Bunu başaran da Peter Heinlein'dı. Ancak zembereğin de bir kusuru vardı. Zemberek gerildikten sonra üstün performans göstermesi, bunun nihayetinde de performans düşüklüğü yaşamasıydı. Bu da gündebir saatlik aksamaya sebep oluyordu. Bu sefer de Cristiaan Huygens adında bir adam ortaya çıkarak balans yayını icat etti. Böylece zembereğin vücuda getirdiği aksama giderilmiş oldu. Bu arada tabi Dondi'nin tasarlamış olduğu sarkaç ve sekteli rakkas dişlisinden oluşan saatte, saati görmemizi sağlayan kadran yoktu. Bunu da aslında Galileo ölmeden önce tasarlamıştı ancak somut hale getirmeden ölmüştü. Bu da Cristiaan Huygens'a nasibiyet verdi. Kadranı da Huygens geliştirdi. Şimdi ben bunları neden yazdım? Zacharius Usta'yla bu adamların ne alakası var? Cevabı basit, bu kitabın yazarı Jules Verne kardeşim. Bu adamın ne özelliği var? Jules Verne, kahin olmadığı halde kehanetimsi öngürülerde bulunmuş, gezgin olmadığı halde bir maceraperest gibi hareket edebilmiş ve bir bilim adamı olmadığı halde onlar gibi düşünerek genç nesillere ve her yaştan insana bilimi sevdirebilmiştir. Bu Jules Verne'in okuduğum ilk kitabıdır. Bu talihsiz bir büyük kayıptır. Çünkü ben çocukken de çok fazla hayalperest, tarihe meraklı, bilimi büyü gibi ilgi çekici bir teknoloji olarak gören bir çocuktum. Hayalperestliğim bazen çocuk sınırlarımı aşar, aslında olmayan yalnızca kafamda kurguladığım hayali oyuncaklarla oynar olurdum. Rüyamda büyük şahsiyetleri görmeye çalışır ama tabi ki göremezdim. Bu yüzden yarım uykuya daldığım vakit sanki rüyadaymış gibi görsel hayallerimi kontrol ederek o şahsiyetlerle konuşmalar yapardım. Bir çocuğun hayal gücünün sınırları olmadığının en açık göstergelerinden biri bizzat kendimdirim. -Bu arada eğer çocuk sahibiyseniz çocuktur anlamaz diyerek olumsuz konuşmarınızı onların yanında yapmayın; kesinlikle her şeyi anlıyorlar.- Peki madem öyleydi de neden Jules Verne kitaplarıyla daha yeni tanışıyor olmam büyük bir kayıp? Çünkü inanıyorum ki zamanında tanışmış olsaydım Jules Vern'le bugün farklı bir meslek grubunda olabilirdim. İnsanlığa güvenlik hizmeti değil de bilim hizmeti verebilirdim. Ben buna oldukça fazla bir şekilde inanıyorum. Çünkü çocukların su misali, büyüdükleri ortamın şeklini aldıklarına inanıyorum. Gene yerimizde duramadan, öznel edebiyat yaptık. Dönelim kitabımıza zira çok açılmaya gerek yok, çünkü her ne kadar Karadenizli olsam da yüzme bilmiyorum. Ve geçmiş her zaman derin ve tehlikeli sulardır. Jules Verne'in Zacharius Usta'sı... Kitaba göre bizim saat ustasına gelene kadar insanlık, ilk satır başlarında ifade ettiğim gibi Eflatun'un icat ettiği bir çeşit su saatini kullanıyorlar. Mekanizmaya değil sanata önem verilmiş, zamanın ilerleyişi umursanmamış. Akşamları yat borusu çalınıyor geceleri de avaz avaz saatler bildiriliyormuş. Zacharius Usta da işte bu sarkaç, sekteli rakkas ve kadranlı saati bulan kişi olarak mizansen edilmiş. Jules Verne zekası işte. Ama Zacharius o kadar yetenekli bir saat ustası ki yaptığı saatler gerçekten de muazzam ve göz alıcı. Ancak kitabı ilgi çekici kılan unsur Zacharius'un gizemselliği. Jules Verne ne kahin ne gezgin ne de bilim adamı değil demiştik. Ama yazılarıyla verdiği mesaj tam da buydu işte. Ama ben açıkcası biraz da ezoterizm ve okült ilimler de seziyorum. Çünkü Zacharius Usta'nın ömrü çalışan saatleri kadardır. Yani saatleri durduğu vakit kalbi de duracaktır. Buna bir nevi ölümsüzlük iksiri de diyebiliriz. Ancak Jules Verne, burada ölümsüzlüğü salt bir okültik iksire değil de bilimsel bir mekanizmaya bağlamış. Açıkcası bu tarz gelişmeleri genellikle buuuuu okültik ve ezoterik yapılanmalarda görüyoruz. Ya da duyuyoruz daha doğru bir tabir olur sanırım. Çeşitli televizyon programlarına da muhteviyat olan bir konu gizemli örgütler ve ezoterizm. Acaba Jules Verne de böyle bir okültik ve ezoterik örgütün üyesi miydi? Kafadaki deli soruları bir kenara bırakıp devam edelim. Zacharius Usta'nın yaşamının yarattığı saatlerin Zacharius Usta'ya yaşam vaat ediyor olması açıkcası beni, endişe uyandırıcı bir meraka sürükledi. Çünkü bu insanlığı aşan bir yetenek. Artık ilahisel bir boyuta geçmiş oluyorsunuz. Tam da bu durum, bizim saat ustamız Zacharius'u kibre sürüklüyor. Zacharius artık kendisini Tanrı'ya eşdeğer görmeye başlıyor. İnsan, Tanrılaşıyor. Açıkcası bunun Tanrı'nın hoşuna gideceğini sanmıyorum. Zacharius'a sonsuz bir yaşam vaat eden bu insanüstü yetenek ya Tanrı tarafından Zacharius'a bir armağandı ve saat ustamız kibre kapılarak kendisini Tanrı'ya eşdeğer görmeye başladı ya da Şeytan Zacharius'u Tanrı'ya karşı kışkırttı. Zacharius Usta'nın çırağı Aubert'e söylediği şu sözler oldukca çarpıcı ve hayret uyandırıcıdır : "Hiç beni deli yerine koyduğun olmadı mı? Bazen felaketlere yol açan çılgınlıklara kapıldığımı düşünmüyor musun? Düşünüyorsun değil mi! Kızımın gözlerinde ve seninkilerde, sık sık beni suçladığınızı gördüm. Hayatta en çok sevdiğin insanların bile seni anlamaması! Ama haklı olduğumu sana bir güzel ispatlayacağım. Başını sallayıp durma, çünkü hayretler içinde kalacaksın! Beni dinleyip anlamayı becerdiğin gün varoluşun sırlarını, ruh ve bedenin esrarengiz bütünleşmesinin sırlarını keşfettiğimi göreceksin." Bu satırlar Jules Verne'in müthiş hayal gücünün ürünü müydü yoksa bilmediğimiz başka bir dünya görüşünün mü bilinmez. Ancak Jules Verne'in Tanrı'nın eseri olan insana bakarak, ondaki ruh ve beden bütünleşmesinin bir benzerini kurgulayıp Zacharius Usta ve saatlerini yarattığı muhakkak. Zacharius Usta'nın yüreği kibir ateşiyle dolup taşmış, kendisini Tanrı gibi görmeye başlamış. İslam peygamberi Hz.Muhammed'in şu yedi şeyden kaçının dediklerinden biri sihir biri de Allah'a şirk koşmaktı. Zacharius Usta, bu sınırı fazlasıyla aşmış, Tanrı'ya meydan okumuştur. Hikayenin sonuna doğru anlıyoruz ki bu bir armağan değil bir lanettir. Ve bir lanet ancak Şeytandan gelebilir. Zacharius'un saatlerinin onun kalbi olmasını sağlayan, onu kibre düşürerek cehennemin kapılarını açtıran kişi Şeytan'dır. Bunu da Zacharius Usta'nın dini vecibelerini yerine getirmediğinden ve hatta dini terk etmesinden anlıyoruz. Ayrıca kendisini ziyarete gelen şu gizemli kişinin söyledikleri de bunu ortaya koymaktadır: "Belzebuth'un kendisini Tanrı'yla kıyaslamaya sizin kadar hakkı yoktu!" Belzebuth, Katolik Hıristiyanlıkta, Lucifer ile birlikte cehennemi yöneten iki cehennem lordundan biridir. "Bilgi ağacının meyvelerini yemek gerekir" ve "İnsanoğlu bilimin kölesi olmalı, onun uğruna yakınlarını ve ailesini feda etmelidir" diyen Zacharius Usta'nın son nefesini verirken cehennemden gelen şu ses kibre kapılmamak gerektiğini bir kez daha biz insanlara hatırlatmaktadır "Tanrı'nın dengi olmaya kalkışan, sonsuza kadar lanetlenecektir."
Zacharius Usta
Zacharius UstaJules Verne · Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları · 202119,6bin okunma
·
26 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.