Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur

Gönderi

136 syf.
·
Puan vermedi
Peşin not: Vegan olmayan ama son zamanlarda veganizmi araştırmaya çabalayan, bu konuyla ilgilenen bir hayvansever. Çocukluğumdan beri hayvanları çok severim, kedilerim, balıklarım oldu. Kedim hala var hatta. Defalarca sokakta gördüğüm bir köpeği, kediyi eve almak için anneme yalvar yakar ağlardım. Kışın kalan ekmekleri babamla ıslar, balkona bırakırdık kuşlar yesin diye ama ilk vejetaryen bir arkadaşımla tanışıp fikir alışverişi yaptığımda – lise – bir daha et yememe fikri bana çok uç ve saçma gelmişti. Hatta öyle ki hayatını süt, yoğurt, yumurta, bal gibi yiyecekler yemeden geçiren insanlar bile vardı. Ne yiyorlar acaba, hiçbir şey yemiyorlardı resmen. Üç beş sene önce bana bu kadar uzak gelen fikre şuanda çok samimi bakıyor olmam gerçek bir dönüşüm değil de nedir? Şuana kadar onlarca konu başlığıyla, irdelemeyle çıkmışımdır insanların karşısına ama ne din, ne cinsellik, ne politik görüşler... Deneysel olarak vejetaryen yaşadığım 1 aydan yola çıkarak bir skala çıkarmam gerekirse bu toplumun en büyük tabularından biri et yemek! Gittiğim kitapçıdan veganlarla ilgili kitap istediğimde yüz ekşitme mi dersiniz, dost sofralarında bir süreliğine et yemeyeceğim dediğimde ardı arkası kesilmez tartışma ortamına çekilmem mi dersiniz, hiç beklemediğim insanların bile geçerli bir bilimsel bilgi göstermeksizin ezberletilmiş karşı çıkmaları mı dersiniz... İstisnasız her kesimin nefret odağında olduğun yetmemiş gibi bir de milyon defa yapılınca asla komik olmayan şakaların öznesi olmak mı dersiniz... Bu 1 ayda büyüdüm, geliştim, olgunlaştım, hintli keşişlere dönüştüm. Hoşgörü namına her şeyi bünyemde barındırır oldum. Hem daha araştırma aşamasında olduğum için – konuya pek hakim değilim - hem de insanların bu tutumunu bildiğim için bu incelemeyi de yazıp yazmamak arasında ikilemde kaldım. Sonra amaaan ne olacak yani dedim, bu yürek ne linçler kaldırdı bunu mu kaldıramayacak? Hem dozunda tartışmak iki tarafı da geliştirir. Hadi o zaman başlayalıım. Öncelikle kitap iki ilke öne sürüyor, bu ilkeleri kabul etmeniz doğrultusunda ilerliyor ve veganlık hakkında en çok merak edilen soruları teker teker ele alarak cevaplıyor. Bu ilkelerden ilki: Hayvanlara gereksiz yere acı çektirmemek ahlaki bir yükümlülüktür. İkincisi: Ahlaki açıdan hayvanlar önemlidir, fakat insanlar daha önemlidir. Evet! Sadece bu iki ilke. Sanırım bu ilkelere karşı çıkacak kimse çıkmaz aramızdan.Ama veganlık size hala son derece uzaktır. Bunun büyük sebeplerinden biri çocukluktan itibaren hayvancılık endüstrisinin medya yoluyla yaptığı reklamlar sonucunda protein, kalsiyum, demir gibi ihtiyaçlarımızı sadece hayvanlardan alacağımızı düşünmemiz -süt içmezsen büyüyemezsin gibi-, beslenmek denilince bile aklımıza direkt olarak hayvansal gıdaların gelmesi yani sağlıksal; hayvanların bizim için yaratıldığı düşüncesi dinsel; bence en büyük sebebi kesimhanelerdeki kıyımın, tavuklardan yumurta, ineklerden süt çalarken o canlının geçirdiği safhaları görmenize rağmen gözleri kapamak, kulakları tıkamak, yani şiddeti kanıksamak. O hayvanın acı çekmesi hayatımızın bir parçası haline gelmesi, kültürümüz olması. Nasıl geçmişte yaşanan köleliğin insan dışı ve vahşetin ta kendisi olmasını şuan bilmemize rağmen o dönemin şartlarında normal karşılanması gibi şuanda da kozmetik, giyim gibi konularda hayvanların üzerinde deney yapılması, köleleştirilmesinin kültürel olarak normalleştirilmesi. Kitabın ilk cevap verdiği sorular “Proteini nereden alıyorsunuz?”, “Et yemezsem yeterince demir alabilir miyim?”, “Süt ve süt ürünleri olmadan yeterince kalsiyum alabilir miyim?” gibi sorular. Öncelikle kitabı vegan beslenmenin sağlıklı olduğu konusunda son derece yetersiz buldum, günlük alınması gereken demir oranlarını ve hangi bitkide ne kadar demir bulunduğu gibi ufak tefek bilgiler bulunuyor ya da bitkilerden de protein alabileceğimiz savını söylüyor ama mesela bitkisel proteinle, hayvansal protein bir mi? Vücudumuz için mikro besinlerin tamamı gerçekten bitkilerden karşılanabilirse nasıl bir beslenme şekli geliştirmem gerek? Beni tatmin etmediği gibi bir sürü soru işareti oluşturdu ve bu soru işaretlerini internet yardımıyla kısmen gidermek zorunda kaldım. Nohut, mercimek, soya gibi bitkisel kaynaklı besinlerde de hemen hemen etteki protein miktarı kadar protein olduğunu, etin aksine hiç kolesterol bulundurmadıklarını öğrendim. Protein türünü araştırdığımda ise ette esansiyel amino asitlerin tamamı bulunduğu, tahıllarda lizinin eksik olduğu baklagillerde ise lizinin fazla triptofan ve metionin içeriğinin az olması gibi birbirini tamamlayan dengesizlikler olduğunu öğrendim. Yani et kullanmadan kaliteli proteine ulaşmak isteniyorsa tahıllar ve baklagilleri bir arada tüketerek bunun mümkün olabileceğini öğrendim. Kurufasülye-pilav buna güzel bir örnek. Bu alanda fazla yetkin olmadığımdan da mütevellit hem de çok uzun bir konu olmasından dolayı işin çok fazla biyolojik ayrıntısına girip de sıkmak istemiyorum. Kitap hayvansal ürüne hiç ihtiyaç olmadan yeterli beslenebileceğimiz konusunda bazı referanslar vermiş. Aynen alıntılıyorum. “Hiç kimse hayvan yemenin tıbbi açıdan gerekli olduğunu iddia etmiyor. Beslenme ve Diyetetik Akademisi, Amerikan Diyabet Birliği. Amerikan Kalp Birliği. İngiliz Diyetetik Birliği, İngiliz Beslenme Derneği. Avustralya Diyetisyenler Birliği, Kanadalı Diyetisyenler Birliği ve Kalp ve Felç Derneği gibi anaakım kuruluşlar. Harvard Kamu Sağlığı Fakültesi. Mayo Clinic, UCLA Sağlık Merkezi, Pennsylvania Üniversitesi Tıp Fakültesi ve Pittsburgh Üniversitesi Tıp Fakültesi gibi eğitim ve araştırma kurumları; İngiliz Ulusal Sağlık Hizmetleri ve ABD Tarım Bakanlığı Beslenme Politikaları Merkezi gibi devlet kurumları ve Kaiser Permanente gibi büyük bakım merkezlerinin de aralarında bulunduğu çok sayıda sağlık kuruluşu, iyi bir vegan beslenmenin insan sağlığı için gayet yeterli olduğunu ve hatta önemli yararlar sağlayabileceğini kabul ediyor.” Konuya değinmişken söylemeden geçemeyeceğim araştırma sürecimde bazı vegan bloglara maruz kaldım ki aman aman. Bilimsel olarak omnivor olduğumuz ispatlanmış olmasına rağmen insanların otçul olduğunu iddia edenler mi dersiniz, hiçbir bilimsel niteliği olmayan şeyleri bilimselmişçesine yazanlar mı. İnsan sağlığıyla bu denli oynayan, veganizmi dinmişçesine benimseyip sadece olumlu bilimsel bilgileri sitelerinde yer edindirip negatif gerçekleri topyekün reddetmeleri... Size düşünce olarak yakın olmama rağmen zerre kadar saygı duymuyorum. Bu yaklaşımınız paylaştığınız doğru bilgilerden de şüphe duydurduğu gibi, vegan müritler toplama pahasına gerçekten aklı başında bilinçli insanlara veganlığın delilik olduğunu düşündürüp araştırmayı bıraktırıyor. Yani bu yapılan köylü kurnazlığı veganizme sempati toplamak yerine büyük zararlar veriyor. Sağlık konusu hala araştırdığım bir konu olmakla birlikte bana yardımcı olmak isteyenler mesaj kutumu yeşillendirebilir. Saçma sapan yutup videoları ya da ne idüğü belirsiz bloglar olmadığı sürece kimsenin kalbini kırmam... Benim için önemli olan gerçeğin ne olduğu, hiçbir düşünce akımı benim dinim değildir, bu yüzden bu tarz bilgilere son derece açığım. Bu arada kitabı sağlık konusunda yetersiz diye eleştiriyorum ama veganlığın da türleri varmış. Çevreci veganlar, abolisyonist (etik) veganlar gibi gibi. Bu kitap 135 sayfalık ve işin sadece etik kısmına eğilmiş belli başlı kavramları açıklamaya çalışan bir giriş kitabı. Esas eğilinen nokta hayvansal gıda yemenin ahlakiliği. Kitap ahlak konusunda da beni kısmen tatmin edebildi. Söylenmeyen, atlanan birçok şey vardı. Ama kitabın temel amacı veganizm hakkında hiç bilgi sahibi olmayan birine sıkmadan genel hatlarıyla konuyu açıklamak. Benim de veganizmi araştırma sürecim ahlaki olarak sorgulamamla başladı diyebilirim. İnternette rast geldiğim bir kesimhane videosu tüylerimi ürpertti. Evde beslediğim kedinin tüylerine zarar gelmesi beni sinirlendirirken, papağanın boynunu sıkan bir adama sosyal medyada herkes lanetler yağdırırken adlarından hiç bahsedilmeyen hayvanların hayvancılık adı altında düzenli işkencelere maruz kalmaları ve kimsenin buna ses çıkarmaması... İçtiğin sütün önüne gelebilmesi için ineğin sistematik tecavüze uğraması, yumurta yemen için civcivlerin günlerce kapalı kutular altında kalması, tavuk yemen için antibiyotik basılan tavukların 20 günde bacaklarının kendi ağırlığını taşıyamayacak kadar ağırlaşmaları... Doğamızda var diye savunulan çoğu şeyin doğadan, doğal seleksiyondan bağımsız olarak fabrika koşullarında bir çanta üretir gibi tüketmek için hayvan üretmek... Bu incelemeyi okuyorsanız sizden tek ricam bütün bunları biraz olsun araştırmanız. Bütün bu iğrenç endüstrinin gerçek yüzünü gördükten sonra, buna dair videoları izledikten sonra pişkin pişkin “e ben süt çok severim asslaa bırakamam” gibi argümanlar o kadar riyakar o kadar merhametsizce geliyor ki, gerçekten tiksiniyorum. Kaldı ki vegan süt, peynir, yoğurt, iskender, kokoreç gibi seçenekler de mevcutken. Kendi ellerimle vegan sosis yapan bir insan olarak söylüyorum, sırf damak tadını vegan olmamak için bahane olarak göstermek saçmalıktan öte bir şey değil çünkü hemen hemen hepsinin vegan alternatifleri var. Sadece araştırmak yeter. Takıldığım bir nokta da sucuk, sosis, salam gibi işlenmiş etlerin kanserojenlik oranı “2A” grubunda yani sigara, alkol, plütonyumla aynı kategoride olduğu dünya sağlık örgütü tarafından tanımlanmışken; sigara alkol gibi şeyler tüketirken ve bu tüketim tamamen benim inisiyatifimdeyken; pasta, çikolata, kola, meyve suyu gibi şeker oranı yukarılarda gıdalar markette herkesin alımına açıkken; köşe başı her yerde hamburgerci bulmak mümkünken; türk mutfağının neredeyse tamamı tansiyon fırlatan, yağlı, sağlıksız gıdalarken bütün bunları yiyen insanların ya da yiyenlere ses çıkarmayan insanların konu ahlaki bir sebep göstererek hayvansal besinleri tüketmemek olduğunda masalarda sağlıklı beslenme öncüleri kesilmelerini ve bunu agresif bir biçimde yapmalarının suçluluk psikolojisinin verdiği bir savunma tekniği olarak görüyorum. Bu hayvan tahakkümüyse, şunu da yapma bunu da yapma gibisinden karşı argüman geliştiren insanlara ise acıyarak bakıyorum. Gönül ister ki işçi, çocuk, kadın, hayvan sömürüsünün hiçbir şekilde olmadığı güzel bir dünya. Ama bütün bunları bu sistemde yapabilmek için sistemin tamamen değiştirilmesi gerekiyor ya da dağa yerleşip, medeniyetten uzak yaşamak gerekiyor. Benim elimden bu kadar geliyor yani. Başka konularda yapılan haksızlığı öne sürmek, şuan yapılan haksızlığı haklı çıkarmıyor. Hayvanların sorunlarıyla ilgilenmek sizi diğer sorunlarla ilgilenmekten alıkoymuyor. Kaldı ki bu sistemi de değiştirmek için insanların bireysel olarak uyanması, bilinçlenmesi, örgütlenmesi, bu gibi şeyleri boykot etmesiyle oluşur. Bilinçli bir insan olmak, hayvan severlik, duyarlılık... Bütün bu kavramlar konuşulduğunda herkes lafta öyledir ama iş norm dışına çıkabilmeye gelince, önyargısızca araştırmaya, düşündüğün gibi yaşamaya gelince pek de öyle olmuyor maalesef. Araştırma sürecimde en çok düşündüğüm şey bu oldu. Giriş olarak güzel bir kitap fakat aklımdaki bazı sorulara da tam anlamıyla cevap verebilmiş değil, çünkü bu mesele öyle hayvan yememekten ibaret değil, sömürü, şiddet, ahlak nedir gibi konularda derin bir yolculuğa çıkmak lazım işin özünü kavrabilmek için. Bütün bunlar beni yıldırmıyor. Aklımdaki soru işaretlerini gidermek için araştırmaya sorgulamaya devam edeceğim, kedim için.
İnsan Neden Vegan Olur?
İnsan Neden Vegan Olur?Gary L. Francione · Metropolis · 2016325 okunma
··
409 görüntüleme
Numan okurunun profil resmi
Burası okumayı seven insanlardan oluşması gereken bir platform olması gerekirken uzun yazıların pek rağbet görmediği ve okunmadığı gibi bir fikir edindim kısa sürede :) Ama hem karar aşamasında olmanızdan dolayı, hem de fikirlere, tartışmaya açık olduğunuzu belirtmenizden dolayı uzun uzun yazacağım. Güzel ve tarafsız bir inceleme olmuş öncelikle. Vegan olmadığınızı belirtmişsiniz. Onun da etkisi olabilir. Umarım düşünme, sorgulama ve karar verme süreçlerinden sonra vegan olmaya karar verirseniz bu tavrınızı koruyabilirsiniz. Çünkü dinlenilmeye ve insanları bu konuda bilinçlendirme ve hatta bu beslenme şekline yönlendirmeye uygun olan tavır bu bence. Veganlarla bu konuları tartıştığımda final çoğunlukla çileden çıkmaları ve etçil beslenmeye devam eden insanları leş yiyicilik ile suçlamalarıyla sonuçlanıyor. Öncelikle bu tür kitaplarla, paylaşılan makalelerle ve ne kadar bilimsel olduğu oldukça tartışmaya açık çalışmalarla kimse vegan olmaz. Çünkü neredeyse tümü vegan yazarların veya savunucularının yazdığı kitaplar ya da paylaştığı makaleler oluyor. Mesele temelde hassasiyet konusu. Dünyada bu kadar sorun varken bu mu derdin, şu olurken neredeydiniz, bu olurken niye yürümediniz diyen ve herkesin kendisi ile aynı hassasiyete sahip olmasını bekleyen ve bunu dayatmaya çalışan insanlardan ölümüne nefret ediyorum. Veganların da hassasiyetini anlatması değil ama tüm dünyaya ateşli bir şekilde bunu dayatmaya çalışması itici bir durum. Mesela İngiltere'de bir kadın bisiklet yolları, kullanıcılarının güvenliği ve bu konudaki cezaların artırılması hususunda ömrünü bu hassasiyete adamış. Peki neden? Çünkü bir aracın bisiklet süren çocuğuna çarpması sonucu, çocuğunun hayatını kaybetmesi nedeniyle. Üzücü bir durum tabii ki, ama genel olarak bu konuda kimse parmağını oynatmayacak, bu tarzda bir haber gördüğümüzde anlık bir ‘yazık ya’ dedikten saniyeler sonra unutup, hayata devam edeceğiz. Ama o kadın edemiyor. Hassasiyetleri yargılamak da, dayatmaya çalışmak da aynı derecede saçma. İnsan denilen hayvanın, mesela göklerde göç eden kuş sürüleri gibi senkronize ve aynı amaca odaklanmış bir şekilde hareket etmesini beklemek komik bir düşünce. Bırakın dünyadaki insan nüfusu gibi milyarları bulan korkunç bir sayıyı, iki kişi gibi en küçük bir etkileşimde bile onlarca farklı fikir ve çatışma yaşanan bir tür olduğumuzu unutmamak gerekiyor. Dolayısıyla tüm dünyanın vegan beslenmeye geçmesini beklemenin oldukça ütopik ve temeli hiç de sağlam olmayan bir düşünce olduğu su götürmez bir gerçek bence. Bu hassasiyetlerin çizgisini nerede çekmemiz gerekiyor en başta? Peki buna kim karar verecek? Yine veganlar mı? Vegan ya da vejetaryen karşıtlarının sık sık öne sürdüğü bir argüman var ki ben bunu kullanmayı tercih etmem bu tartışmalarda. Bitkilerin de bir canı var ve aynı hassasiyeti onlara da göstermelisiniz şeklinde. Bitkilerin acı mekanizmaları yok, ama koparıldıklarını hissedebildikleri kanıtlandı. Benim terazimde de bir hayvanın hayatına besin için son vermekle, bir bitkiyi koparmak çok farklı yerlerde bu arada. Yani mesele acı duyma ve duygularının olması şeklinde bir hassasiyet çizgisi çekmek ise bunu kim çekecek ve hangi sıfatla? Mesela bu konuda Veganların da bir versiyonu var; Frutaryenler. Doğaya hiçbir şekilde müdahale edilmemesi, kökleri olan bitkilerin koparılmaması gerektiğini savunanlar. Meyve dalından kendiliğinden olgunlaşıp kopmadan, meyveyi gidip eliyle koparıp yemiyorlar bile. O derece bir hassasiyet yani. Yurtdışından, insan eli gibi dış müdahale olmadan düşen meyveleri paketleyip frutaryenlere gönderme hizmeti sağlayan firmalar var. Pahalı tabi biraz. :) Ya da bir vegan bir cafede arkadaşlarıyla bu konuları konuştuktan sonra şahsi arabasına atlayıp evin yolunu tutarken o arabanın doğaya ve dolayısıyla doğanın ayrılmaz birer parçası olan hayvanlara verdiği zararı ne kadar düşünüyor? Doğaya zarar verdiği gerekçesiyle bırakın şahsi bir aracı, kendisi binse de binmese de doğaya aynı oranda zararlı gaz salgılayacak bir otobüse bile hayatı boyunca binmemeyi seçen bir topluluk var. Mesela Hindistan’da bir inanışın rahipleri ellerinde süpürge ve faraşla yerleri süpürerek gezerler yürürken. Görmedikleri ufacık tefecik bir böceğin istemeden bile olsa hayatına son vermenin kabul edilemez olduğuna dair bir hassasiyetleri var. Kedi beslediğinizi söylemişsiniz. Kozmetik ürünlerinde ve giyim sektöründe ne mutlu ki bir bilinç oluştu. Ama hiç tartışıldığını görmediğim bir tarafı var bu konunun. Kedi ve köpek mamaları. Hayvanlar üstünde deney yapan, tavuk ve mamalarda kullanılan diğer hayvanları, endüstriyel hayvancılık yapan firmalardan inanılmaz sayıda satın alan sektörlerin ilk sıralarında hayvan maması ticareti yapan firmalar geliyor. Sorum şu: yani mesele başka bir hayvanın besin olarak kesilip, insan denilen hayvanın mı yoksa kedi denilen hayvanın mı sindirim sistemine gitmesi? Bu soruya ikisi de aynı şey diyorsanız bu sorunu nasıl çözücez? Salt bir şekilde hayvansal gıda bulanmayan kuru mama kullanımının kedilerin ömrünü kısalttığı araştırmalarla sabit. O zaman kedilerimizi de mi vegan yapıcaz? Biz kimiz buna karar veriyoruz peki? Doğalarına, yaşam alanlarına saldırıp durduk, şimdi de beslenme alışkanlıklarına da mı saldırıcaz? Yani kısacası çizgiyi nerelerde çekmemiz gerek ve bunu hangi hassasiyete sahip topluluk yapacak? Umarım hassasiyet konusunda derdimi anlatabilmişimdir. Bilim ve evrimsel açıdan bakarsak insan diğer 4300 memeli hayvanla aynı kategoride olan bir hayvan. Memeli birer hayvanız işte. Bunun ötesi yok. Kendimize kutsallıklar, değerler yüklememizin sadece bizim için anlamı var. Doğa ve diğer hayvanlar açısından bakarsak kendimiz çalıp, kendimiz söylüyoruz. Bir aslanın güçlü kaslarıyla, kendinden daha güçsüz bir hayvanı, bir çitanın kendinden daha yavaş bir hayvanı ya da evrim ve doğa tarafından bir avantaj sağlamış herhangi bir avcının, başka bir hayvanı sindirim sistemine katması ile bir insanın diğer hayvanları sindirmesi arasında bir fark bilimsel açıdan yok. İnsan denilen hayvan diğer hayvanlara göre oldukça basit hatta. Diğer hayvanların gelişmiş duyularına ve bedenlerine bakarak dünyadaki en vasıfsız, en çaresiz hayvanlardan biri olduğumuzu söylesek yanlış olmaz. Tek avantajımız esnek ve kolektif bir şekilde işbirliği yapabilmemiz ve gelişen inanılmaz derecedeki zekamız. Bu zekanın ateşin bulunması ile etleri pişirerek yemeye başlamamızla, çılgın atmaya başlaması da oldukça ironik. Çiğ et yemek için daha fazla dişe ihtiyaç duyarken, etleri pişirebilmeye başladıktan sonra o dişlere ihtiyacımız kalmadığından ve işlevini kaybettiğinden evrim bu dişleri tek tek döktü. Kafada yer açılması nedeniyle de beyinlerimiz açılan boşluğu doldurarak büyüdü. Acaba veganların şu an tüm dünyaya hakim olmasını istediği beslenme alışkanlığına herhangi bir dönemde sahip olsaydık yine bunları tartışacak zekaya sahip olabilir miydik? Köşe başındaki markete inip beslenme alışkanlığına göre, yine gelişen insan zekasının bulduğu para ile dilediğince alışveriş yapan bir vegan bunları pek düşünmüyor. Daha doğrusu kimse bunları pek düşünmüyor. Bilimin duyguları yoktur veganlar gibi. Dünya üstünde 45 milyar tavuk, büyükbaş ve küçükbaş olarak da adlandırılan 12 milyar hayvan olduğu tahmin ediliyor. Ütopik bir şekilde tüm dünyadaki insanların yarın vegan beslenmeye geçtiğini düşünelim, veganların hayal ettikleri gibi. Veganların bu 60 milyar hayvan (ki diğer besin olarak tüketilen hayvanlara girmiyorum bile, o zaman sayı iyice korkunç bir hâl alıyor) hakkındaki planları ne? İnsanların diğer hayvanlarla win-win durumunun, yani her iki hayvanın da kazandığı durumun bittiği, kedi ve köpeklerle ilişkilerimize bakalım. İnsanlar niye kedi ve köpeği evcilleştirdi? Kedi, kemirgenlerin doğal düşmanı ve avcısı olduğu için, köpek ise diğer hayvanları ve yabancıları uzaklaştıran ya da haber veren bir bekçi konumunda olduğu için. Gelişen teknolojiler ve ilaç sanayisi sayesinde insanların, kedi ve köpekten kazanacağı bir şey kalmadı. Ve win-win durumunun kaybolduğu anda kedi ve köpeklerin hâlini sokaklara bakarak anlayabiliyorsunuz. Artık bir çıkarımız olmasa bile yine de ekstradan bir hassasiyet geliştirip evimizi, hayatımızı paylaştığımız kedi ve köpek dostlarımızdan sevgi ve huzur harici bir kazanımımız yok. Herkes de aynı hassasiyete sahip olmadığı için sokaklar hasta ve zor durumda hayvanlardan geçilmiyor. Peki gıda olarak tüketilen hayvanlardan bir çıkarımız kalmadığında bu hayvanlara ne olacak? Daha iyi bir durumda olacaklarına dair bir kanıtı ya da planı var mı veganların? Sakat olan kediyi köpeği evimize alıp iyileştiriyoruz, sahiplendiriyoruz. Ayağı kırılan bir ineği de evimize alacak mıyız mesela? Şu noktaya kadar bahsettiğim konulara tutarlı ve mantıklı cevap verebilen bir veganla karşılaşmadım maalesef. Kurabildiğimiz tüm iletişim “ya sağlıklı Numan tamam mı? Aynısı sana yapılsa hoşuna gider mi? Biraz empati kur!” şeklinde oluyor genelde. Son olarak sağlık konusuna geleyim bana sunulan tek argüman olduğu için. Veganlığın etçil beslenmeye göre çok daha sağlıklı olduğunu, vegan beslenme ile yaşanacağını savunan araştırmalar, yazılar, makaleler de var. Buna karşıt görüşlerden ve araştırmalardan da ortalık geçilmiyor. Paylaşılan, inanılan şey ne tarafta durduğunuz ve hassasiyetinize göre değişiyor kesinlikle. Evrensel tartışılmaz bir doğru ya da iki artı ikinin her yerde dört etmesi gibi bir kesinlik yok. Benim oldukça yakın arkadaşım olduğundan dolayı gözlemleyebildiğim iki tane vegan arkadaşım var. Şimdi bir tane en azından. Biri vegan beslenme sonrası hastalandığından doktor tavsiyesi üzerine eskisine oranla çok daha az miktarlarda et tüketimine geri döndü. Öbürü de kötü etkilediğini bildiği, hissettiği halde “geri dönemem, karşı tarafa bir koz sunamam” diyen bir manyak. Ama mantıksal açıdan bakarsak Homo Sapiens’den bile çok daha eski atalarımızdan gelen ve hiç değişmeyen beslenme alışkanlıklarımızda beklenen, bu derece köklü bir değişikliği bir kenara koyun, tat konusunda bile insan fizyolojisi aynı tepkiyi veremiyor. Bir Adanalı hapur hupur biberleri götürüp hiç tepki vermezken, bu beslenme türüne alışkın olmayan biri çok daha az miktarlarda hastanelik oluyor. Başka bir ülkeye gidilip o ülkenin mutfağı denendiğinde, aynı beslenme alışkanlıklarına sahip iki insandan birinin vücudu tepki vermezken diğeri yine acilin yolunu tutabiliyor. Fikirlerimiz, hassasiyetlerimiz gibi fizyolojilerimiz de farklı. O yüzden her insanın vegan beslenmeye aynı şekilde ve sağlık derecesinde tepki vereceğini düşünmek oldukça komik ve sığ bir görüş. Uzun yazıcam dedim ama baya uzun oldu.:) Umarım vegan olabilirsiniz ve sağlığınız da buna kötü bir tepki vermez. Veganların bireysel olarak hassasiyetlerine çok saygı duyuyorum. Bir arkadaşım yanında tanımadığım bir vegan arkadaşını getirse ve yemek yiyecek olsak, hassasiyetine göre seçim yaparım kesinlikle. Ama bunu dayatmalarına hiç katlanamıyorum.
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.