Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur

Gönderi

181 syf.
9/10 puan verdi
"Ben içimde bir tuhafım, dışımda hep insanım" Kitapta var olan akışı, kendi cümlelerimle yorumlamaya çalıştım. Spoiler içerebilir. 2018 yılında kaybettiğimiz, Engin Geçtan Türk psikiyatri profesörü, psikoterapist ve yazar. "İnsan Olmak" insan'ı, psikolojinin uygulama alanlarından 'gelişim psikolojisiyle' var olma sürecinden başlayıp ölümüne kadar ele alan bir kitap. İnsan davranışlarının alt yapısını ve sebeplerini, bilimsel açıdan ele alıp günlük hayatımıza uyarlayarak anlatıyor. İnsan başta tek başınaydı, doğaya karşı hayatta kalma mücadelesi veriyordu ve birincil güdülerle yaşıyordu(yeme-içme, barınma, cinsellik); zamanla ilişki kurmayı öğrendi, toplumsal bir varlık haline geldi ve ikincil güdüler(sevgi, saygı, başarı) önemli olmaya başladı. Geçtan, insanın, iyi ya da kötü -ilkeli, ahlâklı, yardımsever- ya da -uyumsuz, kaygılı, sorumsuz- olarak nitelendirilmesinin genel itibariyle çocukluk dönemlerinde, yetiştiği toplumda oluştuğunu, davranışların, alışkanlıkların yani kişiliğin temellerinin bu dönemlerde atıldığını görünür biçimde vurguluyor. Çocukluk dediğimiz de üst şemalarda, anne-baba, bir üstünde daha kapsayıcı aile vardır. Anne baba tutumları, maddi olanaklar, fiziksel ve psikolojik çevre gibi etmenler ailenin yapısını oluşturur. Bir tarafta kendini gerçekleştirmiş ebeveynler, maddi olanakları yeterli, fizyolojik ve psikolojik olarak dış dünyadan çok etkilenmeyen, kendi doğruları olan modern bir aile vardır. Diğer tarafta daha çok fiziksel ve psikolojik algıları dış dünyayla sıkı sıkıya bağlı, çevreden izole olamayan, daha çok tarihi gelişim gösteren, maddi olanaklar açısından daha az yeterli geleneksel aile vardır. Aile kişinin fiziksel ve bedensel(kalıtımsal) gelişiminde önemli etkiye sahiptir. Toplumsal rollerin ve çatışmaların ortaya çıkışında aile ve çevre çok önemlidir. İnsanın aile kurarken de kendi yetiştiği ailenin süregelen özelliklerini taşır. Örneğin; kendisi genç yaşta evlendirilip, anne ve eş olmayı kendi tercihine bırakmadan hayatına yön verdirilen bir kadın; kariyer odaklı yaşamı benimseyen, aile kurmayı ve çoğalma güdüsünü ikinci plana atan bir kız çocuğu vardır. Anne, onun duygu ve düşüncelerini anlamakta zorlanır. Çünkü kadın, kadınların işe yararlılığının ölçütünün, anne ve eş olma öğretileriyle değerlendirildiği bir çevrede yetişmiştir. Tam tersi olarak da bakabiliriz olaya: Mantıklı ve plânlı bir evlilikle yaşamını sürdüren ve böyle bir çevreyle ilişki kuran bir kadının, çocuk diyebileceğimiz yaştaki kızının evlenme isteğini kendisinden pay biçerek doğru bulmayacak, anlayamayacaktır. İnsan; kendini tanıma, oyun kurma , çevreyi tanımaya başlama yani ilk çocukluk döneminden sonra, okul dönemi -ikinci çocukluk- evresine geçer. Ve dış dünyayı daha yakından tanımaya başlar. Bunu takip eden evrelerde gruplar değişir, kişi de fizyolojik ve psikolojik olarak olgunlaşır ve gelişir. Oyun arkadaşlığından gerçek arkadaşlığa geçer, yatkınlıklarını keşfeder, toplumda yer edinmeye çalışır yani bağımsız bir birey olma yolunda ilerler. Ergenlik dönemi ve okul dönemi biter kişi yetişkinlik dönemine geçer. Bu ilerleme kişiden kişiye hem fizyolojik hem de psikolojik açıdan farklılıklar gösterir. İş ortamına girer; çalışkan, azimli, grup çalışmasına uyumlu ya da işine devamlılığı olmayan, aldığı görevleri yerine getirmeyen, uyumsuz, başına buyruk kararlar veren bir insan olur. Sıklıkla karşılaştığımız, depresyon, obezite, kaygı bozukluğu, kendine ve karşındakine güvenmeme gibi rahatsızlıklar da tamamlanamayan , kendini olduğu yere ait hissetmeyen bireylerde sıklıkla görülür. Çünkü modern zamanlar çok hızlı ilerliyor ve insanın yetişmesi zor oluyor. Kısaca çağ hastalığı da diyebiliriz. İnsanın sevme sevilme, ortak yaşam kurma algısında; kadın ve erkeğin cinsel rollerinin belirgin olması yine yetiştiği aile ve toplumdaki algısına bağlıdır. Kadınlık olgusundan utanmadan yaşayan ve sadece anne sevgili eş gibi rollerin verilmediği, toplumda iyi bir arkadaş, azimli bir çalışan gibi nitelenirmelere de sahip olan kadınla; anne olma, eş olma ve sadece bu sorumluluklarla yargılanıp, kişiliği ve sahip olduğu beceriler dikkate alınmadan yaşayan kadın, bu olgulara aynı şekilde yaklaşamaz. Erkeklik de ise cinsel davranışları ön plânda olan, güçlü ve üstün olarak nitelendirilen, kadını metalaştıran erkekle; kendi doğruları ve yolu olan, erkek egemen değil eşitlik düşüncesiyle yetiştirelen, fiziksel gücüyle değil bilgi ve becerileriyle var olan erkek yine sevme, sevilme ve ortak yaşam olgusuna aynı şekilde yaklaşamaz. Cinsel davranışların düzenli akşına yönelik yaşam arzusu ya da daha geniş bir düşünceyle birbirini tamamlama ve birlikte var olma arzusu, kişiden kişiye farklılık gösterir. Doğduk, büyüdük, olgunlaştık, yaşlandık ve ölüyoruz... İnsanın hayata bakış açısı, ölüm olgusuna bakışını da farklı kılar. Yaşanılan şeyler çevresinde gelişmiş, istediklerine ulaşamamış, herhangi bir şekilde kısıtlanmış insan ölümden korkar; hayata katılan ve yaşamı olabildiğince istediği doğrultuda yaşayan, kendisi olan, özgür insan ölümden daha az korkar. Daha az teknik terim, daha çok toplumsal dille yazılmış bir kitap. Sade bir dille anlatılan felsefe kitaplarını seviyorsanız, okumanızı öneririm. Keyifli okumalar. Sevgiyle.
İnsan Olmak
İnsan OlmakEngin Geçtan · Metis Yayınları · 201922,9bin okunma
··
200 görüntüleme
Bu yorum görüntülenemiyor
Bu yorum görüntülenemiyor
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.