Kadın kimdir?
Neydi kadın?
Adına satırlar dolusu şiirler yazılan, binlerce söz, yüz binlerce yazı ve on binlerce yorum yapılan kadın kimdir.
İşte bunun en güzel cevabını Nazım Hikmet veriyor:
Kimi der ki kadın
Uzun kış gecelerinde yatmak içindir.
Kimi der ki kadın
Yeşil bir harman yerinde
Dokuz zilli köçek gibi oynatmak içindir.
Kimi der ki ayalimdir(hayat arkadaşı),
Boynumda taşıdığım vebalimdir.
Kimi der ki hamur yoğuran.
Kimi der ki çocuk doğuran.
Ne o, ne bu, ne döşek, ne köçek, ne ayal ne vebal.
O benim kollarım, bacaklarım, başımdır.
Yavrum, annem, karım, kız kardeşim,
Hayat arkadaşımdır.
Kaç kişi böyle düşünüyor?
Kaç kişi kadın, benim annemdir, karımdır, kardeşimdir, kızımdır, hayat arkadaşımdır diyebiliyor?
Kaç kişi kadını cinsel bir obje dışında insan olarak görüyor?
Hiç düşündünüz mü kadınların sesinin neden bu kadar çok çıktığını?
Hiç düşündünüz mü neden " Kadına şiddete hayır" adı altında kamu spotu reklamların çoğaldığını?
Hiç düşündünüz mü neden "Kızlarımızı okutalım" adı altında reklamların çoğaldığını?
"Erkeğe şiddete hayır?"
" Erkek çocuklarımızı okutalım"
" Erkek insan, kadın insanoğlu"
.... Ve bunun gibi binlerce reklam, afiş, film, dizi, tiyatro gördünüz mü?
Ben görmedim.
Ben yıllarca etrafımda çığlık gibi göğe yükselen, sesini duyurmaya çalışan, insan olduğunu, duyguları olduğunu, hayalleri ve idealleri olduğunu anlatmaya çalışan kadınların sesini duydum. Ama bu ses öyle bir ses ki insanoğlunun işitme sınırlarını aşıyor, o yüzden bu sesi sadece kadınların gözlerinde duyabilirsiniz.
Sanki dünya, erkeklerin yüzü suyu hürmetine yaratılmış. Sanki kadının dünyaya geliş amacı bir erkeğin kölesi olup onun cinsel ihtiyaçlarını doyurmak.
Nasıl ahmakça ve sığ bir düşünce bu!..
Söz konusu kadın oldu mu adına çok şey yazılıp çiziliyor fakat ne yazık ki bunların çoğu havada asılı kalıyor. O yüzden kısaca kitabın bende bıraktığı izlenimlere değineceğim.
Kitabın içinde iki tane uzun hikaye mevcut. İlk hikayede hemcinslerimin tepesi atabilir. Çünkü ilk hikayemiz cahil, yobaz bir beyinden fışkıran zehirleri ele almış. Tabi sonra o hikayenin asıl karakteri olan ve karısını bıçaklayarak öldürmüş olan adamın hüzünlü (!) hikayesini ayrıntılarıyla okuyacaksınız.
İlk hikaye bir adamın ağzından anlatılıyor ve dolayısıyla adamın, kadının duygularının sebebini anlamadan sığ bir bakış açısıyla yaptığı ahmaklığa arada kılıflar bularak zeytinyağı misali suda dans ettiğini göreceksiniz.
İkinci hikayemiz bir kadının ağzından anlatılmış ve burada karakterimizin karmaşık ruh halinden ve severek evlendiği eşiyle arasında nasıl bir soğukluk başladığına şahit olacaksınız. Her iki hikayede eleştiriye açık. Ve asıl sorun herkesin evlenmek istemesi ve bu evliliği, evcilik oyunu ile karıştırıp geçinmeyi, anlaşmayı, sabrı, sevgiyi, şefkati bilmemeleri.
Herkes evlenmesin kardeşim. İnsan ruhundan anlamayan kadın-erkek, evlenmeyin. Kendi denginizi bulup boş sefil hayatlarınızı eğlencelerle süsleyin ama evlenmeyin. Kimse bir insanı öldürme hakkına sahip değildir. Öldürmek bir bahane, bir savunma olamaz.
Ve kimse kurmuş olduğu hayalleri birilerinin hayatını zehir ederek gerçekleştirmeye çalışmasın.
Siz kızlar! Hayat toz pembe değil. Hayal kurun arada kendi ruhunuzu mutlu etmek için. Ama bu hayatın gerçeğini gözardı etmeyin. Birilerinin ruhunuzu, bedeninizi, hayallerinizi hırpalamasına, yıpratmasına ve öldürmesine izin vermeyin. Siz her şeyden önce kendinize emanetsiniz. Kendinizi bir meta gibi başkalarının kolları altına bırakmayın, güçlü olun, kendinize güvenin. İnsanlar inandığı kadar yer kaplar bu kainatta!..
İncelemeden çok iç dökme oldu bu ama olsun, ziyanı yok. Kalsın burda böyle.