Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur

Gönderi

182 syf.
8/10 puan verdi
·
Beğendi
·
22 saatte okudu
Kağıt Medeniyeti
Kitap üç ana bölümden oluşmaktadır. İlk bölüm “Kültür” bölümüdür, ikinci bölüm kitaba ismini veren “Kâğıt Medeniyeti”, son bölüm ise kitabın teknoloji, siyaset ve toplumla aralarındaki bağları içeren “Teknoloji, Siyaset, Toplum” bölümüdür. Kültür bölümünü üç alt başlıkta incelemiştir Orhan Okay: Kültür ve Medeniyet, Millî Kültür ve Halk Kültürü, Yol Düşünceleri. İlk başlıkta, kültür ve medeniyet konusunda fikirlerini dile getirmiştir yazar. Bu kavramları tarihsel açıdan karşılaştırmıştır. Dilimizde kültür kelimesinin kullanılışının medeniyet kavramından çok daha yeni olduğunu belirtmiştir. Kültür kelimesinin etimolojik kökenine değinen yazar, bu kelimenin Latince kökenli olduğunu, dilimize Fransızcadan girdiğini, öncelikle maddî olarak kullanılmakta olup sonra ise mecaz olarak güzel sanatlar, ilimler ve insan zekâsının bütün mahsulleri için kullanıldığına dikkat çekmiştir. Ziya Gökalp ise kültür kelimesi yerine hars kelimesini önermiş, bir toplumda geçerli olan ve gelenek hâlinde devam eden her türlü duygu, düşünce, dil, sanat ve yaşayış unsurlarının bütünü demek olduğunu ifade etmiştir. Diğer bölümlerden farklı olarak fikirlerini destekleyen şiirlere de yer vermiştir. Millî Eğitim Dergisi’nin 1989 basımında yazmış olduğu Millî Kültür ve Halk Kültürü bölümünde ise kültürlülük kavramının topluma nasıl yansıdığıyla konuyu açmıştır. “ Halkımız arasında umumiyetle okur-yazar insanlara, bir topluluk içinde güzel konuşan, sözü dinlenen, fikirlerine önem verilen insanlara kültürlü denildiğini görüyoruz. Yahut da mesleği ne olursa olsun birbirinden farklı konularda fikir yürütebilen insanlar hakkında da kültürlü denildiği dikkati çekmektedir.” s.16. Bir milletin kültürünün, onun bütün fertlerinin sahip olduğu hadiseleri karşılayan duyuş şekilleriyle bütün tarihi içinde meydana getirdiği değer yargıları, yaşama tarzı ve bütün sanat eserleri olduğunu ifade etmiştir. Halk kültürünün içerisine neleri aldığına ve nakış kavramına dikkatleri çeker. “Dümdüz bir halı, bir kilim söz konusu olduğunda diğer milletlerden farkımız yoktur fakat nakış bizim kendi varlığımızı millet olarak yaşama irademizi bu nesne üzerinde gösterecektir.” s.18. Atasözlerimizin de dilimizin nakışı olduğunu, milletimizin felsefesini bir halk hikmeti olarak ifade ettiğini söyler. Modern hayat ve tekniğin getirdiği birtakım kolaylıklar, halk kültürünü yozlaştıran, yok eden sebeplerin başında gelir. Ama yine de bazı yapılan çalışmaları da olumlu bulduğunu belirtmiştir: “Son yıllarda eski sokak ve evlerden başlayarak artık kullanmadığımız bir yığın ihtiyaç ve süs eşyasının toplanması, bilhassa ses ve söze dayalı musiki ve edebiyat malzemesinin derlenmesi, korunması, yeniden yaşatılması, hiç değilse müzelerde görülebilecek hâle getirilmesi, millî varlıklarımızın muhafazası açısından memnuniyet verici bir gayrettir. Bu gayret, milletimizi millet yapan değerlere ve o değerleri vücuda getirenlere bir borcun ödenmesidir.” s.19. Yol düşünceleri bölümünde, yapmış olduğu yolculukların ona kazandırdıklarını anlatmıştır. Yola atfettiği değerleri sıralamıştır. Yolun gaye değil vasıta olduğundan söz eder. Yol kelimesiyle hayat bulan deyimlerden bahseder: Yol erkân bilmek, yol iz yapmak, yol yordam, yola düşmek, yola düzülmek, yolcu Abbas, yolgeçen hanı. Yola dair şiirler de kendine yer bulur. Yol Düşüncesi şiiriyle bölümün kapanışını yapar. Kâğıt Medeniyeti bölümü de on dokuz alt başlıktan oluşmaktadır. Bu bölümün ilk başlığı “Okumayan Toplum” adlı bölümdür. Okumayan Toplum’da kâğıdın tarihçesine, ne kadar önemli olduğuna, tüm insanlığın kâğıdın üzerinde kurulmuş bir medeniyetle yükselip asıl medeniyete kavuştuğuna değinmiştir. Okuryazarlığın yıllara göre yükseldiğini ancak okuma oranının ters bir gelişme gösterdiğiyle ilgili önemli tespitler vardır. Bir öneride bulunur. Geçmiş yıllarda önemli eğitimcilerin fikri olan “Tûba Ağacı Nazariyesi”nin yeniden benimsenmesi gerektiğini ifade eder. Yani işe okuryazarlıktan, ilköğretimden başlamak yerine üniversiteden, yüksek seviyeli eğitimden başlamak gerekmektedir. Okuryazarlığın çok okumaktan ziyade nitelikli okumak olduğu da ifade edilmiştir. Asıl okumanın sanat eserlerini ve düşünce ürünü eserleri okumak olarak düşünmüştür. Ona göre edebiyat veya felsefe kitaplarını okumak nitelikli bir okuyucu olduğunun göstergesidir. Kitap baskılarının 1995’ten itibaren düzenli bir artış gösterdiğini de kaydeder. 1940 -1950 yılları arasında Türkiye’de yıllık kitap basım ortalaması 2 bine ancak ulaşabilirken 1960’ta 4 bin, 1965 yılından başlayarak 1995’e yani bundan on yıl öncesine kadar da ortalama 5 bin ile 7 bin arasındadır. Bu büyümenin dünya ölçüsünde çok gerilerde olduğunu belirtmesine rağmen memleketimiz açısından önemli olduğunu söyler. Amerikan orjinli eğitim sisteminin getirdiği yeni okuma telkinini olan süratli okumayı eleştirir. Sözde zamanda tasarruf etmek gibi masum bir gayenin maskesi arkasında zamanı da emeği de insanı da sömürme sisteminin bir yüzü olduğunu dile getirir. “Yoksa o kadar emekle, her kelimesi tartılarak, ölçülerek yerlerine yerleştirilmiş bir edebî metni dakikada elli sayfalık bir süratle bitirmek ve anlamak, böylece hayat boyu meselâ elli bin kitap okumuş bir entelektüel olmak mı? İstenen ve beklenen gerçekten bu mudur?” s.37. Asıl söylemek istediğinin dakikada altmış hatta yüz sayfa okuma gibi kapitalist dünyanın insana teklif ettiği o baş döndürücü sürate yalnız iş evraklarını emanet edip hiç olmazsa her biri birer sanat eseri olan edebî eserleri, felsefeyi, ilmî eserleri ise o süratin esaretinden kurtarmak olarak ifade eder.
Kağıt Medeniyeti
Kağıt MedeniyetiM. Orhan Okay · Dergah Yayınları · 2014106 okunma
··
48 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.