Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Gönderi

Yine İmam Mâlik'e, içinden çıkamadıkları yirmi küsür soruyu sorarak cevabını alması için uzak bir diyardan bir adam gönderirler. Adam günlerce yol teperek Medine'ye, İmam'ın meclisine gelir. Ders bitince adam durumunu İmam'a ileterek soruları sormak istediğini söyler. İmam müsaade eder ve adam o yirmi küsür soruyu teker teker sorar. İmam bu soruların büyük bir kısmına cevap vermeden susar. Birkaçına karşılık olarak "Lâ havle velâ kuvvete illâ billâh" demekle yetinir ve geriye kalan bir-iki soruya cevap verir. Adam, - "Ya İmam! Sen ne yaptın? Ben sana yirmi küsür soru sordum. Sense sadece bir-ikisine cevap verdin. Şimdi ben memleketime dönüp ne diyeceğim?" der. İmam Mâlik'in cevabı oldukça ilginç ve ibretlidir: - "Mâlik bu işin altından kalkamadı, beceremedi dersin." Dikkat edin, bu cevabı veren kişi, Medine alimlerinin ve ünlü Medine'li Yedi Fakih'in ilimlerinin varisi olan İmam Mâlik'tir! Yine bizim ulemamız arasında adeta darb-ı mesel olan bir söz vardır: "Hoca'nın talebesine vereceği en önemli şey, kendisine sorulan her soruya cevap verme gayretkeşliğine girişmeksizin, "bilmiyorum" demeyi öğretmesidir" derler. Takva, edep ve tevazu, ilim adamı olmanın vazgeçilmez şartlarıdır. İslam ilim tarihi bu hususun sayısız örneklerinin en canlı şahididir. Oysa günümüzde adı "ilim adamı"na çıkmış olan kimselere bakıyorsunuz, adeta bilmedikleri bir şey yok. Her şeyi biliyorlar. Hatta her şeyin en iyisini ve en doğrusunu onlar biliyorlar. Sadece adı "ilim adamı"na çıkmış olanlar mı? Sıradan bir öğrenci, esnaf ve iştigal sahası İslamî ilimler; olmayan söz gelimi bir mühendis, bir doktor dahi İslam ile ilgili konularda fütursuzca ahkâm kesmekten geri durmuyor.
·
10 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.