Bir vatandaş olarak sorumlu davranacaksam, bir sanatçı
olarak da yarattığım kişilerin çılgın ve doğal çağrılarına uyarak, yeni demokrasinin başına dert açmama kaygısıyla kendine dönük bir yaşam sürdüren onca yurttaşımın üstüne çöken
suskunluğu kırmak zorundayım. Gerek o günlerde, gerekse hâlâ taşıdığım inanç şudur: Kırılgan bir demokrasi, ardındaki
acılar, kederler ve umutlar tüm kamuya açıklandığı vakit güçlenir. Kendi kendimize açtığımız yaraları gizlemekle, bu acıların yinelenmesini önleyemeyiz. Oyunu yazmaya başladığım vakit, kişilerim, nice Şili'li gibi, açıklayamadıkları pek çok
soruyu kendi kendilerine sormaktaydı. İşkence edenlerle işkence edilenler aynı ülkede birlikte nasıl yaşayabilir? Baskı
altında ezilen bir ülkede, insanlar konuşmaktan korktuğu sürece, yaralar nasıl sarılır? Yalancılık yerleşince,gerçeğe nasıl ulaşılır? Geçmişe tutsak olmadan, geçmişi nasıl canlı tutabiliriz!
Gelecekte yinelenmesini göze almadan geçmişi nasıl unutabiliriz? Barış uğruna gerçek feda edilmeli mi? Söylentisi
hiç dinmeyen geçmiş olayları ve gerçeği sindirmenin bedeli nedir? Bu koşullarda tedhiş olayları önlenebilir mi? Acı çekenlerin karşısında, bizler ne denli suçluyuz? Ve belki de en büyük giz
şudur: demokratik dengeyi yaratan ulusal birliği zedelemeden bu sorunları nasıl göğüsleriz?