"Hiç kimseyi çılgınca sevmeyin çünkü kaybedersiniz, er ya da geç.."
Kapı
Kapılar..
Kapatmak zorunda kaldığımız, açmak zorunda olduğumuz, geçmemiz gereken kapılar.
Ölüm de bir kapı belki..
Mahremimi gizleyen bir kapıyı hangi güç açmamı sağlayabilir ki?
Ruhuma, çevreme, hayatıma ördüğüm duvarlar ve o duvarların içerisinde, bölüşmeden, paylaşmadan yaşadığım gerçeklerim, hayallerim var.
Hepsi birbirinden farklı olsalar da aslında, hepimizin gerçekleri ve hayalleri..
Magda Szabo.
Macar edebiyatının en ünlü kadın romancısı. Yazarken yalın, sert ama çok güçlü. Sırlı anlatımı okurken insanı sarıyor.
Emerenc.
Son zamanlarda okuduğum en baskın ve arızalı karakter diyebilirim. Sevip sevmeyeceğiniz tartışılır ama kesinlikle nasıl bir insan olduğunu, ne demek istediğini irdeliyorsunuz kafanızda.
Emerenc 'in dünyasına girmek o kadar da kolay değil tabi ki. Onun çok yüksek örülmüş duvarları, açılmamak üzere kapatılmış kapıları var.
Yaptığı her şeyin, söylediği her sözün başka bir anlamının da olabileceğini düşünüyor insan. Ve onu, kendisi yapan deneyimleri ve sırları var.
Umursamaz, kuralcı ve vurdumduymaz bir insanın, verdiği emeğin karşılığını bulamayınca yıkılışı var. Savaş sırasında sakladığı Yahudi bir çiftin çocuğu ziyaretine gelmeyince, yaşadığı muhteşem çöküş, çok etkileyici bir şekilde anlatılmış.
2003 yılında Fransa 'da, roman dalında, Kapı ile Femina ödülüne layık görülen yazarın romanları adeta saatli bomba gibi.
Yaşatmaya çalıştığı her hissi çok derinden yaşıyorsunuz. Yazarken öyle yükseliyor ki, bunun okuyucuya geçmemesi mümkün değil. Yakıcı ve tahrik edici duygularla örülmüş, ruhsal gerilimin zirve noktasına harika bir yolculuğa çıkarıyor sizi.
Sorgulatıyor..
Birine hayatımızda yer açarken, bütün bilinmezler en savunmasız yerimizden nasıl da yakalıyor bizi.
Bir hayat, mahremliğinden arındırıldığı zaman, yaşamaya değer mi?
Bizim parmak izimizi taşımıyorsa, hâlâ bizim hayatımız diyebilir miyiz ona?
Bir insanın yazgısını düzeltmek mümkün olmayabilir bazen. Yapmaya çalışırken yıkıyor da olabiliriz.
Kapattığımız kapılarımızın bir gün açılabileceğini, belki de zorla kırılabileceğini bilmek, nasıl da hiddetlendirir insanı.
Belki de sorulması gereken soru şu ; eğer hayat da ölüm de bizimse, dilediğimiz zaman, dilediğimiz gibi yaşayıp ölmeye hakkımız yok mu?
Bu yoğun ve çarpıcı romandan beni çok etkileyen şu sözlerle bitirmek istiyorum.
"Ben bile, köpek bir yaramazlık yapınca, onun bir insan olmadığını dikkate alıp, onu sonsuza dek cezalandırmıyorum. Tanrı da benden daha az değerli değil ya.. Yaşamını tartmadan bir insanı, daha en başından lanetleyecek kadar haksızlık etmez herhalde.."
Keyifli okumalar.. :)