Zihninden dudaklarına dökülebilen tek kelime bu olmuştu.
Kulakları uğulduyor, gördükleri karşısında gözlerini kırpıştırıyordu.
Boynundan göğsüne kadar bir ürperme hissetti ve
şarap şişesi elinden düştü. Şişe ayaklarının arasında patlarken
birbirinin aynısı iki Blake birden hızla ona doğru koştular.
“Natalie.” Blake onu omzuna almıştı. Bir kadını taşımanın
en romantik yolu bu değildi fakat en hızlı ve en etkili
yolu buydu. Onu eve taşırken bir kolu uzun bacaklarını tutarken
diğeri de sırtından tutuyordu.
“Başını çarptı mı?” diye sordu Blake’in erkek kardeşi
Beau, yeni kanepenin üzerine yastıkları atarken.
“Çarpmadan tuttum onu.”