W. Shakespeare, Romeo karakteriyle “Hiç kuşkum yok, bu çekilen acılar ileride konuşacağımız tatlı anılar olacak.” diyor. Öyle midir peki? Tabi ki de değildir. Hiçbir zaman olmamıştır. Ne zaman acılar geride kaldı, artık mutlu olacağız dersek, o anda yeni bir acı ortaya çıkar. Acı, bu dünyanın olmazsa olmazı. Dostoyevski de acı çekin demiyor mu? Eğer acı olmasa tatlıyı nasıl bilebilirdik.
Shakespeare okumaya ilk Venedik Taciri kitabıyla başladım. Beğendiğim için diğer kitaplarını da okuyacağım demiştim. Romeo ve Juliet kitabını tamamen alıntıları hoşuma gittiği için okumak istemiştim. Böyle kitaplar daha çok ilgimi çekiyor. Böyle derken mutlu son olmayan kitaplar. Zaten mutlu son diye bir şey yoktur bence.
Kitaba gelirsek karanlık bir teması var. Önsöz den anlaşılacağı gibi gece kavramı önemli. Yazım olarak şiirsel bir havası var. Akıcı bir anlatıma sahip. Okurken insanı sıkmıyor hiç. Zaten alıntılardan anlayabilirsiniz. Çok güzel konulara değinmiş. Her karakter birbirinden farklı özelliklere sahip. Kavgalı iki aile olan Capulet ve Montague ailelerinin çocukları arasında geçen aşkı konu alır. Derinlemesine indik mi sadece aşk olmadığını görürsünüz. Mesela Sampson karakterinin “Kadınlar güçsüz yaratıklar” demesi, en az Dadının “Erkeklerde inanç, bağlılık, dürüstlük arama; Hepsi yalancı, kötü, hepsi içten pazarlıklı.” Demesi kadar dikkat çeker. Olayın özü karakterlerin özelliklerinde gizli bence. Yunan mitolojisinden yararlanır. Diana(iffeti), Cupidon(aşk tanrıça oku) gibi.