Ömer (radıyallâhu anh), yolculuklarından birisinde bir
kâfileyle karşılaşır. Gece vakti ve karanlık olduğu için
kâfilenin adamlarını tanıyamaz. Oysa kâfilede Abdullah
İbn Mesud (radıyallâhu anh) da vardır. Hz. Ömer hemen yanındaki askerlerden birisini onlara gönderir ve:
―Bu topluluk nereden gelir diye seslenmesini söyler.
Kendilerine yöneltilen bu soruya Hz. Ömer‘in henüz
tanıyamadığı İbn Mesud cevap verir ve:
―Fecc-i Amîk‘den‖42 geliyoruz, der.
Bunun üzerine Hz. Ömer:
―Peki, nereye gitmek istiyorsunuz?‖ diye sorar.
İbn Mesud:
―Beyt-i Atîk‘e…‖43 diye cevap verir.
Bu Kur‘ânî cevapları alan Ömer (radıyallâhu anh), içlerinde kesinlikle bir âlimin olduğunu anlar ve bu fırsatı kaçırmak istemediğinden hemen birkaç soru sormaya koyulur.Yanındaki askerlere seslenir ve der ki:
―Gidin, sorun bakalım Kur‘ân‘ın en büyük âyeti hangisidir?
Askerler giderler ve soruyu sorarlar.
İbn-i Mesud: “Allah, kendisinden başka (hak) ilah olmayan, kendisini uyuklama ve uyku tutmayan, diri, her an yarattıklarını gözetip durandır…” (2/Bakara, 255) ayetidir, diye cevap verir.
Ömer:
―Peki, Kur‘ân‘ın en çok hüküm taşıyan âyeti
hangisidir, diye seslenin bakalım der.
Askerler seslenirler.
İbn Mesud: “Şüphesiz ki Allah adaleti, iyiliği, akrabaya
vermeyi emreder; hayâsızlığı, fenalık ve azgınlığı da yasaklar. O, düşünüp tutasınız diye size öğüt verir.” (16/Nahl, 90) ayeti ile cevap verir.
Bu sefer Hz. Ömer:
―Kur‘ân‘ın en özlü âyeti hangisidir? diye sordurur.
İbn Mesud: “Kim zerre kadar iyilik yapmışsa onu görür. Kim de zerre ka¬dar kötülük yapmıĢsa onu görür.” (99/Zilzâl, 7-8) ayetini okur.
Hz. Ömer:
―Kur‘ân‘ın en korkutucu âyeti hangisidir?diye tekrar sordurur.
İbn Mesud şöyle cevap verir: “İş, ne sizin kuruntunuza, ne de kitap ehlinin kuruntusuna göredir. Kim kötü bir iş yaparsa, onunla cezalandırılır. O, kendisine Allah‟tan başka ne bir dost, ne de bir yardımcı bulabilir. (4/Nisa 123)
Ömer (radıyallâhu anh) yanındakilere:
―Onlara bir de Kur‘ân‘ın en çok ümit veren âyeti hangisidir?diye sorun bakalım der. Sorarlar…
İbn-i Mesud şöyle cevap verir: “De ki: Ey kendilerine kö-
tülük edip aşırı giden kullar! Allah‟ın rahmetinden umudunuzu kesmeyin. Doğrusu Allah günahların hepsini bağışlar. Çünkü o, bağışlayandır, merhametlidir. (39/Zümer, 53)
Ömer (radıyallâhu anh), tüm bu müthiş cevapları ancak
İbn Mesud gibi bir âlimin verebileceğini tahmin eder ve der ki:
―Onlara sorun bakalım, aranızda Abdullah İbn Mesud
mu var? Karşıdakiler cevap verir:
―Evet, başka kim olabilir ki?
Bu harika diyalog, ashabın Kur‘ân‘a ne kadar vakıf olduklarını, kendi aralarında Kur‘ân‘ı ayet ayet nasıl kodlaya-rak tedris ettiklerini ve Kur‘ân‘ı nasıl gündemde tuttuklarını yansıtması bakımından oldukça anlamlıdır.
Onlar Kur‘ân‘la yürüyor, Kur‘ân‘la oturuyor, Kur‘ân‘la
kalkıyor; hayata ve olaylara hep Kur‘ân‘la bakıyorlardı.
Gelin, biz de bir güzellik yapalım ve karşılaştığımız
mü'minlere yukarıdaki beş soruyu soralım. Cevabı olan
ayetleri önce kendimiz öğrenelim, sonra da sorduğumuz
kardeşlerimizin merakını uyandırarak onların öğrenmesini sağlayalım. Böylelikle bu ayetleri mü'minler arasında gündemleştirip yaygınlaştırmış oluruz.
Ne dersiniz?