Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur

Gönderi

492 syf.
·
Puan vermedi
·
15 günde okudu
Yazmaktan ençok çekindiğim bu kitaba dair inceleme yazıma kitabı bitirir bitirmez başlamazsam yazmaktan vazgeçeceğimi bildiğimden hemen yazıyorum. Hatta şuan işte olmama ve hiç müsait olmamama rağmen bu işi ertelersem zihnim iyice karışacak korkusuyla hızla yazmaya çalışacağım. Evvela kitabın 500 küsür sayfalık hacminden ötürü 15 günü bulmadı okumam.Başlangıçta yanlış bir yol izlediğimden uzun sürdü . Kitabı okuyacaklara ilk bu yanılgıdan bahsedeyim. Kitapta ortalama 250/300 civarı kahraman var ve kitapta bir baş kahraman ve ana olay yok işte bunu bilmeden okumaya başladığınızda sürekli anlatılan kişileri , bu kimdi, dur bu kadın kimin annesiydi, bir dakka bu adam kimin amcasıydı gibi zihninizde kurguyu oturtmaya çalışırsanız benim gibi olursunuz aman haaa! Bu kitap öyle klasik romanlardaki gibi birkaç ana karakter ve yan karakterler etrafındaki birkaç olaydan oluşmuyor. Ya da modern romanlardaki gibi birkaç kahramanın iç dünyalarını derinlikle anlatmıyor. ( ki Ayfer Tunç genellikle böyle yazardı. Benim gibi yazarın diğer eserlerindeki tavrına aşinaysanız bunda şaşkınlığa uğrayabilirsiniz) Kitap ismi hiç geçmeyen bir karadeniz kentindeki ruh ve sinir hastalıkları hastanesindeki kişileri anlatıyor güya. Neden güya? 500 sayfalık romanın başlangıcı hastanedeki bir konferansla başlıyor. Sonra konuşmacıyı tanıtıyor sonra onun eşini sonra onun eşinin ailesini sonra başhekimi sonra onun eşini ,sonra onun ailesini, sonra hizmetliyi yedi gönek ötesi dedelerinden başlayarak, sonra hastaları tek tek taaaa üç beş göbek öteden, hemşireleri, onların ailelerini ...... yani ilk 150 sayfada neye uğradığınızı şaşırıp bu kimdi buraya nasıl geldik. Şuan nasıl Erzurum’un bir köyündeyiz, ne zaman Ankara’ya geçtik diyorsunuz. Sonra kahramanları derin derin anlamayı bırakıp yazarın tiyatro sahnesinde sadece selama çıkıp alkış alan oyuncalar gibi anlattığı kahramanları izlemeye dalıyorsunuz. Bir müddet sonra aradaki bağı da sorgulamıyor ve kendinizi akışa bırakıyorsunuz. Kitabın başından sonuna kadar ençok birkaç gün ya da saat (tam çözemedim)içinde geçen olaylar aslında taa osmanlıya dönülerek ara ara ileri geri gidilerek anlatılıyor. Bir kahramanın peşinden İzmir’e,diğerinin peşinden Paris’e, berikinin peşinden Erzurum’a gidiyorsunuz.Sürekli hareket içinde geçen romanda benim gibi yorulup bitsin artık diye söylediğiniz anlarda bir de bakıyorsunuz ki bambaşka bir kahramanla karşılaşmış tekrar merakla kitaba dönmüşsünüz. 250’nci sayfalardan sonra artık o kadar çok kişi anlatılmış oluyor ki siz bunların mutlaka bir yere bağlanmasını ister hale geliyorsunuz. Minik bir heykel hediyesinden yola çıkarak o heykelin kimlerin eline geçtiğini tek tek yüz yıl öncesine dönüp anlatınca “eveet hadi sonuç ne bağla artık!” diyorsunuz. Ve bir kısım karakterler nerelerden nerelere bağlanıyor tesadüfen biri birnin komşusu, beriki diğeri ile aynı yıllarda aynı kasabada yaşamış fark edip “ vay bee nasıl bağlandı o olay buna” diyor insan. Tüm bu iniş çıkışlara zaman zaman soluksuz okunup zaman zaman bıkkınlıklara yol açan kitabın teknik anlamda müthiş başarılı olduğu yadsınamaz.O kadar insanı kendine has özellikleriyle, çevreleriyle, aileleriyle resmetmek( resmetmek diyorum zira derinlikli anlatılamaz onca kişi) müthiş zor olmalı.Ayfer Tunç kalemini beğendiğim yazarlardandı evvelce de ama bu kitapla ustalığını daha da kanıtlamış ve : “kurgu ve karakter yaratma”da ne kadar özgün ve başarılı olduğunu göstermiştir.Bu kitaptaki kişi ve olaylardan vasat bir yazar en az otuz kitap yazarak ömrünün sonuna kadar ekmek yerdi. Kitabın sonu benim beklentimi karşılamasa da başarılıydı. Ben tüm karakterlerin sonunu merak ettiğimden eee Bedia hanım ne oldu, Barış Bakış’ın annesi ne oldu?? gibi sonu verilmeyen bazı kişileri merak ettiğimden hayal kırıklığı yaşadım.Ama 300e yakın kişinin sonunu da anlatamazdı zaten yazarımız. Gerekli olanları birbirine bağlayıp romanı bitirdi. Ayfer Tunç hiç okumayanların asla bu kitapla başlamalarını önermem.Yazarın genel üslubuna ve anlatımına çok uzak ve farklı bir tavır sergilediği bu eserle Ayfer Tunç yanlış tanınabilir. Bu olumsuz anlamda yanlış değil ama yine de daha evvelki eserlerinden ( Suzan Defter gibi Dünya Ağrısı gibi)okunur sonra buna geçilirse daha doğru olur. Hacimli ve çok kişili bir kitap olmasına rağmen dilinin sade ve akıcı olması okumayı kolaylaştırdığından pekçok kişinin okuyabileceğini düşünüyorum.
Bir Deliler Evinin Yalan Yanlış Anlatılan Kısa Tarihi
Bir Deliler Evinin Yalan Yanlış Anlatılan Kısa TarihiAyfer Tunç · Can Yayınları · 20193,368 okunma
··
19 görüntüleme
S. Ali okurunun profil resmi
Elinize sağlık. Ben de okumayı düşünüyordum, bu şekilde önden bir aydınlatma sağladığınız için ayrıca teşekkürler. ve "Bu kitaptaki kişi ve olaylardan vasat bir yazar en az otuz kitap yazarak ömrünün sonuna kadar ekmek yerdi. " diyerek yazara ve kitaba ayrıca bir değer vermişsiniz.
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.