Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur

Gönderi

Ruhsal yurtsuzlaşma - Şehmus Ay
''Mutsuzluk benim gizli mesleğimdir, demiştim bir keresinde artık mutsuz bile olamıyorum'' Cioran okuyorum. Hayat hakkında yazdığı kasvetli sözlerin karanlığı beni büyülüyor. Ruhun azabını, aklın zindanlarındaki saklı cehennemi en iyi o anlatıyor. Cioran'ın metinleri ruhumun karanlığını besliyor. Onun cümlelerinin ağzımı yaktığını hissediyorum. Yaksın. Nasılsa hiçbir sözcük değmiyor bana. Kara, kapkara bir battaniyeye sarılı gövdem. Bir düşün ağır çekim havasında yaşıyorum. Zamana yayılmış bir felaketin ortasında ellerim, kollarım ve gözlerim bağlı. Aynaların yüzümde gördüğü uçsuz bucaksız çöllere benzeyen hayatıma hiçbir şey değmiyor. Kendi karanlığından yapılma bir uzayda sonsuz bir keder içinde. Hayatın çağırdığı bütün kelimeler sağır ve dilsiz. Sözler bütün anlamlarını ve duygularını yitirmiş. Kıştan bile daha soğuk bir kimsesizlik bu. Kendimden yapılma kilitlerle dolaşıyorum düşlerimde. Yangınlardan "ben" diye kurtardıklarım var, sayfaları buruşmuş gönderemediğim mektuplar gibi. Umut mu? Umut benden çok uzaklarda, Kaf Dağı'nın ardında bir yerlerde. "Umutsuzluk bir karanfildir, yalnızca bir karanfil" diyen şaire kanmayacak yaştayım artık. Umut etmenin sahte tesellisine sığınamayacak kadar gerçekçiyim. Yüzüme kapanan kapılar, başarısız aşk ilişkilerimden yüzüme inen bir tokat gibi acı gerçekler, beni umut etmenin beyhudeliğinden uzak tutuyor. Acı ve burukluk. Her şey kötü biten bir aşk tadında; ağzımda cam kırıkları çiğniyorum sanki. Boğazımda sese ve söze dönüşemeyen düğümler. Yaşama sevincimi tüketen bir girdabın içinde kayboluyorum. Şimdiki zaman ölü, geçmiş bakışlarımı çalmış. Kendi geçmişimin rehinesi gibiyim zira hatıralar sadakatsiz, hatıralar durmadan acı ve keder üretiyorlar. Hatıralar birer zindan hücresi. Belleğimin acıtıcı hatıraları toplama ve bütün dikkatimi orada yoğunlaştırma becerisinin bunca geliştiğini öğreniyorum böylece. Çiçek açmış bahar dalları bile sevecenliklerini yitirmiş. Dostoyevski'nin "cehennem, sevgi imkansız olduğunda acı çekmektir" sözü geliyor aklıma. Ben mi sevgimi yitirdim yoksa dünya öteden beri böyle sevgisiz bir yerdi de bunu ben yeni mi fark ettim, anlayamıyorum. İnsanların elleri sevgisizlikten pençeye dönüşmüş. Bütün varlıklar ruhlarını terk etmiş sanki. Can sıkıntısı ve keder. Mutsuzluğum uzun ve karanlık gölgeleri eğiliyor üzerime, gün ortasında bile. Güneş diye gördüğümün bana verebileceği bir ışığı yok. İçimi istila eden karanlık öyle yoğun ki, bakışlarım buğulanıyor. Umutsuzluğun camdan duvarlarına çarpıp duran bir pervane gibiyim. Protez bir yürek taşıdığım şüphesine kapılıyorum zaman zaman. Ben'im olmayan, ben'i çarpmayan bir yürek. Murat Kemaloğlu kendi yazısını bitirirken yer vermiş.
·
53 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.