Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Gönderi

İsa’nın ilk müritlerinin yoksul ve eğitimsiz, okuryazar olmayan kişiler olduklarım belirtmekte de yarar var. Bu anlatıları nasıl yazıya  dökebilirlerdi ki? Bu yüzden de o zamanlar yalnızca tarihçilerin ‘sözlü periskoplar’ adını verdikleri tek tek, dağınık öyküler vardı” “O halde İsa’nın yaşamına ilişkin öyküler bu şekilde korundu...” “Evet ama niyetleri onları korumak değildi,” diye üsteledi Tomás. “Müritlerinin gözünde İsa’nın yeryüzüne geri dönmek üzere olduğunu unutmayın. Onlar bu öyküleri, karşılarına çıkan yeni sorunlara çözüm yolları bulabilmelerine yardımcı olabilsinler diye birbirlerine anlatıyorlardı. Bu önemli bir ayrıntı, çünkü anlatıcıların söz konusu öyküleri aktarırken onları özgün ortamlarından çıkarıp yeni bağlamlara yerleştirerek bilinçdışı da olsa, incelikle onların asıl anlamlarında değişiklikler yapmış olduklarını ortaya koyuyor. Zamanla, ilk müritler İsa’nın geri dönüşüne tanık damadan yaşlanıp öldükçe, çeşitli cemaatlerde yüksek sesle okunarak belleklerde korunması sağlanacak bir yazılı desteğe gerek duyulacağı anlaşıldı. Bunun üzerine sözlü periskoplar papirüslere yazılarak asıl bağlamlarının dışında okunmaya başlandılar. İsa ise hâlâ geri gelmiyordu... Sonunda, inananlar üzerinde daha büyük bir etki yaratabilmek için periskopların çeşitli gruplara ayrılarak, belli bir düzen içinde sunulmasının gerekli olduğu sonucuna varıldı: mucizelerle ilgili olanlar, şeytan çıkarmaya dair olanlar, ahlak dersleri içerenler gibi... Bundan sonraki adımsa bu gruplan bir araya getirerek, başı sonu belli bir öykü anlatacak nitelikte, daha geniş kapsamlı anlatılar oluşturmak oldu ki bunlara da ‘ilk İnciller adı verildi. Sonradan bu ilk İncillerin bir araya getirilip tek bir anlatıya dönüştürülmesiyle de ortaya...” “Dört İncil çıktı,” diye tamamladı Valentina kocaman bir gülümsemeyle. “Büyüleyici!” Tomás yüzünü buruşturdu. “Aslında sayıları yalnızca dört değildi,” diye düzeltti. “Onlarca İncil ortaya çıkmıştır.” “Onlarca mı?” “Otuzun üzerinde. İzini bulabildiğimiz ilk örnekleri Aziz Mar-kos İncili ile bugün kaybolmuş olan ve varlığını Matta ve Luka İncillerinden çıkardığımız, bu iki İncil’in de epeyce yararlanmış oldukları anlaşılan Q kaynağı.” “Q mü?” diye sordu Valentina hayretle. “Ne tuhaf isim böyle bu!” “Almancada kaynak anlamına gelen Quelle sözcüğünün baş harfi. Bunun yanı sıra yalnızca Matta nın yararlanmış olduğu M ve sadece Luka nın kullandığı L gibi daha başka kaynaklar da mevcut.” “Bunların hepsi kayıp mı olmuşlar?” “Evet,” dedi tarihçi. “Sonra daha başka İnciller de ortaya çıkmış, Yuhanna’nın, Meryem’in, Petrusun, Yakupun, Filippus'un, Mecdelli Meryem’in, Tomasin, Yahuda’nın, Bartalmavin... Yani onlarca farklı İncil...” “Aslında bu konuda bir şeyler okumuş olduğumu hatırlıyor gibiyim,” dedi İtalyan kadın. “Ama bunların hepsinin İncil olduğunu bilmiyordum...” “Sonradan bunlar reddedildiler.” “Öyle mi? Neden peki?” Bu iyi bir soru, diye düşündü tarihçi. “Anlıyorsunuz ya, hiçbir İncil yalnızca olayları anlatmakla yetinmez,” diye açıkladı. “Bütün İnciller teolojik yönelimlere sahip olan aktarımlardır.” “Bununla ne kastediyorsunuz?” “Yalnızca her bir Incil’in kendine özgü bir teolojiye sahip olduğunu,” dedi adam ciddiyetle, İtalyan kadının bir kere daha öfke nöbetine kapılmasına yol açabilecek herhangi bir tartışmadan kaçınmaya çalışarak. “Tahmin edebileceğiniz üzere bu çeşitlilik inananların arasına nifak tohumları ekti. Kimi İnciller İsa’yı yalnızca insani bir figür olarak sunuyor, kimileri onu ilahı bir figür olarak gösteriyor, kimileriyse hem insani hem de ilahı görünüme sahip bir çifte figür öneriyordu. Kimilerine göre yalnızca müritlerin erişebilecekleri gizli öğretiler bulunuyordu, kimilerine göreyse İsa ölmemişti bile. Kimileri bir ve tek Tanrı nın varlığından söz ederken, kimileri iki Tanrı olduğunu öne sürüyor, kimileri bu sayıyı üçe, on ikiye ve hatta otuza kadar çıkarabiliyorlardı...” “Tanrım! Pazar yeri gibi!” “Çok doğru, kimse birbiriyle anlaşamıyordu,” dedi Tomás. “İsa’nın müritleri arasında her biri kendi İncillerine sahip olan çeşitli gruplar oluşmaya başladı. Bunlardan Ebiyonitler, İsa’nın Musa’ya emanet edilmiş olan yasa konusunda çok bilgili ve dikkat çekici derecede namuslu bir kişi olduğu için Tanrı tarafından seçilmiş bir haham olduğuna inanan Yahudilerdi. Petrus ile İsa’nın kardeşi olan Yakup’un bu akımın öncüleri olarak görüldüklerine işaret eden kimi ipuçları bulunuyor. Sonra ortaya Pavlusçular çıktı, bunlar da öğretilerin evrenselleştirilmesini ve putperestlerin dine kazandırılmasını savunuyorlardı. İsa’nın ilahi nitelikler taşıdığını öne sürüyorlar ve esenliğin yasaya saygı duymaktan değil, İsa’nın dirilişine inanmaktan geçtiğini söylüyorlardı. Bundan başka İsa’nın geçici olarak Tanrı cismine bürünmüş bir insan olduğunu düşünen ve kimi başka insanların da kendi içlerinde gizli bir bilgiye ulaşma yoluyla serbest kalacak olan bir tanrısallık parçası taşıdıklarına inanan Gnostikler de vardı. Son olarak, Dosetikler ise İsa’nın tamamen tanrısal bir varlık olup yalnızca insani bir görünüme sahip olduğunu savunuyorlardı. Ne açlık ne de uyku biliyor, bunları yalnızca göstermelik olarak uyguluyordu.”
·
9 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.