Anlatmaya nerden başlayacağımı bile bilmiyorum. Öyle bir kitap... Bir sürü karakter var. Bir sürü olay var birbirinden bağımsız. Ama çok üzgünüm sevgili günümüz Türk yazarları, siz bu kitaptaki karakterlerden biri bile olamazsınız. Kafanız karışır, saçmalamaya başlarsınız.
Paul, öyle güzel bir düzende bizi David Zimmer'ın hayatından alıp Hector Mann'ınkine, oradan Alma Grund'un hayatına taşıyor ki; asla "Ne okuyorum lan?" demiyorsunuz. Tüm bu hayatların içinde gezinirken "Benim" diyecek senaristin bile yazamayacağı bir kaç tane de film giriyor araya. Kitap okurken onları da izliyorsunuz bir güzel. Ohhh değmeyin okurun keyfine...
Kesinlikle yorulmadan, sıkılmadan, bunalmadan, nerde kalındığı unutmadan okunabilen bir kitap.
"İnsanın bir tek ve hep aynı yaşamı yoktur.
Peşpeşe eklenen birçok yaşamı vardır
ve çektiği acıların nedeni de budur"
Chateaubriand
Kitap, David Zimmer adında bir öğretim görevlisinin bir uçak kazasında iki küçük oğlu ve karısını kaybetmesiyle başlıyor. Kendisini eve hapsedip, alkole veren David bir gece tesadüfen televizyonda siyah beyaz filmlerin konu edildiği bir belgesele denk gelir ve içlerinden birine güler. Hem de kahkahalarla. Sonra da kendisini böylesi güldürebilen adamı daha yakından tanımak ister. Hector Mann. Tüm filmlerini seyreder, eline geçen tüm bilgileri değerlendirir ve bir kitap yayınlar.
Hector Mann üç film çektikten sonra aniden ortadan kayboluyor. Girdiği gibi hızlıca çıkıyor film sektöründen. Öldü mü kaldı mı bilinmiyor ve tabii bir süre sonra öldüğü düşünülüyor.
1981'den sonra gizemli bir kişi tarafından diğer filmlerin orijinal kopyaları farklı farklı yerlere postalanıyor...
Neyse,
Gerisini siz okuyun :D