Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Gönderi

309 syf.
·
Puan vermedi
·
6 günde okudu
Epey iyi!!!
Kitapçıda görüp, isminin cazibesinden olsa gerek, istençsizce elim gidip incelemiştim. Bu böyle en az üç kez tekrarladı. Nihayetinde bu ay alıp psikolojimin etkisiyle sıralamada yukarı alıp okumaya başladım. Felsefeyle iç içe bir metin olmasına rağmen yazar; âtîde bahsedeceğim filozofların hem hayatını hem yaklaşımlarını anlatırken görsellerle destekleyerek ve fikirlerini güncele uyarlayarak çok daha okunabilir bir metin ortaya çıkarmış. Yoksa bilen bilir; felsefe, sosyoloji ve psikoloji metinleri okumak çok yorucu olabiliyor. Yazar; Sokrates, Epikuros, Seneca, Montaigne, Schopenhauer ve Nietzsche’yi incelediği kitapta her filozofu bir önceki filozofla ilişkilendirerek birçok evrensel ve tarihsellikten uzak konulara dair çağdaş okumalar yapmış. Sokrates: mantıklı düşünceyle temellendirdiği felsefesinden mahkemede geri adım atmayıp toplum tarafından kabul görmek yerine inandığı şey uğruna yüzünde ne bir korku ne bir pişmanlıkla ve bilgece bir tavırla baldıran zehriyle kendi kendini infaz etmiştir. Hatta kendisini ziyarete gelen, başta Platon olmak üzere, ölümüyle ilgili dostlarını sakinleştirmeye çalışmıştır. -Sokrates’in Savunması kitabı bu olayı anlatır. Sokrates’e isnat edilen suç ise kendi ifadesiyle: “Pek çok insanın önem verdiği şeylerle uğraşmamak -örneğin para kazanmaya çalışmamak, mülk edinmemek, bir asker ya da yurttaş olarak şeref madalyaları kazanmamak, güçlü bir konuma gelmemek, Atina’da kurulan siyasi parti ve kulüplere katılmamak- buna rağmen kent insanlarını gündelik yaşama ilişkin çıkarlarını, zihinsel ya da ahlaki zenginliklerinin önünde tutmamaları için ikna etmeye çalışmaktı. Yani toplum dışı bir yaklaşımdı. Başkaları tarafından onaylanmamayı ve alaya alınmayı önemsemiyordu Sokrates. Çünkü; düşüncelerinin ve yaşam biçiminin yanlış olduğunun, asla ve asla, çoğunluğun görüşleriyle ters düştüğü gerçeğinden yola çıkılarak kanıtlanacağına inanmıyordu. Onu endişelendiren ancak, ona karşı olan insanların çokluğu değil, ona neden karşı olmalarının altında yatan sağlam nedenler olabilirdi ki -kendisine yöneltilen ithamlar da sağlam bir düşünme süreci ve akıl yürütme bulunmuyordu. Savunmasından Sokrates’in özbilincini yansıtan enteresan bir kesit:”Eğer beni ölüme mahkum ederseniz, yerimi alacak birini kolay kolay bulamazsınız. Komik bir benzetme yapmak gerekirse, kentimiz iyi yetiştirilmiş, heybetli bir at, ben de bir atsineğiyim; Tanrı beni bu atın üstüne yerleştirdi, ona bağlıyım, çünkü heybetinden ötürü tembelliğe meyleden bu at bir atsineğinin varlığıyla hareketlenebilir... Eğer sözlerime kulak verirseniz, hayatımı bağışlarsınız. Ne yazık ki bundan çok emin değilim. Belki biraz sonra uykunuzdan uyanıp Anitus’u dinleyecek ve beni tek bir darbeyle alaşağı edeceksiniz, sonra da uyuklamaya devam edeceksiniz.” Sonuç olarak Sokrates ‘Tanrı’lara karşı olmak suçundan’ mahkum ediliyor. Ve bu doğrucu yaklaşımıyla asırlardır soyut ölümsüzlüğünü koruyor. Toplum tarafından kabul görmeyişimizi haklı olduğumuzun kesin bir göstergesi olarak kabul etmek, toplum tarafından kabul görmeyişimizi ille de haksız olduğumuzu gösteren bir kanıt olarak kabul etmek kadar safça olacaktır. Sokrates bize yol göstererek iki büyük hataya düşmemizi önlemeye çalışmıştır: Çevremizdekilerin söylediklerini her zaman dinlemek ve hiç dinlememek. Eğer onun izinde gider ve yalnızca mantığın söylediklerini dinlersek arzuladığımız en büyük ödülü kazanabiliriz. Okursanız eğer kitabı; “Zevk, mutlu bir yaşamın başlangıcı ve amacıdır.” Anlayışından yola çıkarak; mutluluk için ‘dostluk, özgürlük ve yaşadığımız hayat üzerine düşünmeyi’ şart koşan Hedonist filozof Epikuros’u tanıyabilirsiniz. “İsteklerinin gerçekliğin o yıkılmaz duvarına çarpması” olarak olarak tanımladığı ve bir tür delilik olarak tanımladığı Öfke, fazla iyimserlik ve felaketlere hazırlıksızlıktan dolayı yaşanan Şok, İnancın kökleşmesiyle ve felaketlerimizi ahlaki değerlerimizle açıklamaktan kaynaklanan Haksızlığa Uğrama, geleceğin iyi ve kötü ihtimali üzerine belirsizlikten kaynaklanan Huzursuzluk, kendi kendiyle dost olamamaktan kaynaklanan ve yetersiz kişilik gelişimiyle alakalı olan Alaya Alınmak gibi düşkırıklığı konularında Seneca ile meditasyon yapabilirsiniz. “Aptalca bir şey söylediğimizi ya da yaptığımızı idrak etmemiz hiçbir şey ifade etmiyor; aslında biz insanlar kendimize bakarak çok daha büyük, çok daha önemli bir ders çıkarmalıyız: Hapimiz ahmağız.” diyen ve başta akla yüklenen fazla önem olmak üzere ‘Cinsel yetersizlik, Kültürel yetersizlik, Entelektüel yetersizlik” başlıklarıyla kendinizi yetersiz hissettiğiniz konular üzerine Montaigne ile kafa patlatabilirsiniz. “Bugün kötü, yarın daha da kötü olacak ve en kötüsü olana dek de bu böyle sürüp gidecek.” diyen ve insanın varoluşunu bir tür hata olarak tanımlayan ve kendisine kadar filozofların ‘Aşkın felsefesi’ni yapmamasına şaşırıp, aşk fikrinin insan türünün devamına yönelik-bilinç dışında var olan güzel, sağlıklı ve zeki çocuklar dünyaya getirme güdüsü- metafizik bir mefhum olarak gören enteresan bir aşk felsefesiyle Schopenhauer ile aşk acılarınız kaynaklı kırık kalbinize teselli arayabilirsiniz. “Biliyoruz ki yaşam acılarla dolu, hayatı keyifle yaşamaya çalıştıkça onun kölesi oluyoruz, öyleyse hayatın hoş yanlarını bir kenara bırakıp kendimizi perhize çeşmeliyiz.” diyerek mutluluğa ulaşmanın ve yaşamdan tatmin olmanın yolunu; acıdan sakınmak değil, acıyı doğal bir şey, iyi olana erişmek için çabalarken karşımıza mutlaka çıkacak bir basamak olarak gören ve acıyı çeken kişinin zekasına ve zihinsel gücüne bağlı olarak acının ya iyi ya kötü olabileceğini, acıyı sanatı ve felsefesi için bir motivasyon kaynağı kılmış olan, De Sade’nin Sadizmine, Mazoşizm’e varacak acı yaklaşımıyla ve o müthiş pos bıyığıyla Nietzsche abimizle hayatta zorluklar yaşama konusuna teselli arayabilirsiniz.
Felsefenin Tesellisi
Felsefenin TesellisiAlain de Botton · Sel Yayıncılık · 20223,417 okunma
·
64 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.