Doğruyu söylemek gerekirse hakkında hiçbir şey duymadan, okumadan elime aldığım nadir eserlerden bir tanesiydi Kuşlar Yasına Gider...
Kitapların klasik konusu olan "baba-oğul" mücadelesini okuyacağım izlemi ile başladığım roman her ne kadar geçmişten kalan ufak tefek kalp kırıkları olsa da bir baba-oğul hesaplaşması değil, babanın ve oğulun bazen birlikte, bazense yalnız başlarına ölümle hesaplaşmasıydı.
İnsanın ölümlü olduğunu fark etmesi, isyanı, çaresizliği ve sonunda teslim olma evrelerini sade ve akıcı bir dille işleyen yazar ne yazık ki betimlemelerinde oldukça fazla tekrara düşürek okumanın akıcılığını kırmıştır.(Yazar çok mu tekrara düşmüş, yoksa anlatmak istediklerini mi ısrarla vurgulamak istemiş elbet tartışılır.)
Yalnız ben yazarın ısrarla kendini tekrarladığını bunun da okumayı ağırlaştırdığını düşünüyorum. Bir solukta kitabın yarısına geldiğim sonrasında katkısız aynı tekrarlarla bitmek bilmeyen 250 sayfa mücadelesiydi...
Ne olursa olsun güzel duygular uyandıran, ihmal ettiğimiz, içimize gömdüğümüz duyguların gün yüzüne çıkması gerektiğini hatırlatan roman zihnimde tatlı bir izlenim bırakarak son bulmuştur...
Okumayı düşünen arkadaşlara incelemelere aldırmadan objektif olarak yaklaşım göstermelerini tavsiye eder, iyi okumalar dilerim.