Martin Eden, parasını denizden çıkaran serseri bir delikanlıydı, ta ki ruhsal devrimine sebep olacak kızla tanışana kadar. Bu aşk onu öylesine sarıp sarmalar ki, kendi hayatını bunun üstüne kurmak için gece gündüz çalışır. Bu kitap, aşkı için çalışan bir yazarın öyküsü; fakat her şeyden önce bir serseri-yazarın öyküsü. Mevcut olduğu işçi sınıfıyla aşık olduğu kızın ait olduğu burjuva sınıfı arasında kalan, kendisiyle çatışan Martin Eden'ın öyküsü.
Kitabın bazı yerlerinde sıkılsam ve konunun uzun tutulduğunu düşünsem de, aslında yanılmışım. Çünkü kitabın odak noktası Martin Eden. Onun iç dünyasına girebilmemiz için onunla yaşamamız gerekiyor. Bu bakımdan başarılı buldum.
Ben en çok kitabın sonlarında zevk alırım, bunda da öyle oldu. Bir şarkı açıp geçmişi karakterlerin gözünden düşünür ve iç geçiririm, bu duygu beni mest eder.
"Böylesine bir hayat sevgisinden,
Kurtuluruz korku ve umuttan,
Ve şükrederiz Tanrılara
Şayet tanrı diye bir şey varsa.
Hiçbir hayat sonsuza kadar sürmez,
Hiçbir ölü dirilmez,
En yorgun nehirler bile
Denizle birleşir güvenle."
—Algernon Charles Swinburne