Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur

Gönderi

476 syf.
10/10 puan verdi
·
Beğendi
·
18 günde okudu
Kara Kitap bu yıl #heraybirorhanpamuk okuma grubumuzla okuduğumuz 4. kitap oldu ve beni en çok etkileyen, unutulmayacak kitaplar arasında yerini aldı. Zaten kendisi de ‘en tuhaf ve değişik romanım’ olarak belirtmiş :) 5 yılda ilmek ilmek, büyük bir sanatsal ustalık ve gizemle dokumuş kitabını. Kara Kitap inceleme videom : youtu.be/VPjX4ox_ipY Kurguda çözümlenmesi, gizinin aydınlatılması gereken birçok kültürel ve tarihsel simge var tabii. Bu sebeple hem ağır okunan, okudukça daha çok haz veren bir yönü var. Asıl işlenen tema ‘insanın kendini bulma yolu’. Kültürlerin, insanların tekdüzeliğe indirgendiği bu teknolojik çağda tüm medeniyetlerin, bireylerin ancak kendisi olabilirse kurtulacağı bir mesaj da içeriyor. Bölüm başında okuduğumuz epigraflar da bu anlamda bir ipucu gibi. Bunların yanında Türk ve Dünya edebiyatının çok kıymetli eserlerine atıfta bulunuyor yine Pamuk. Esere lezzet katan bir diğer unsur da buydu. Proust ile ilgili bölümlerde mest olduğumu söylemiştim. Yine Proust’ta olduğu gibi asıl mesele olaylar değil , kurgu aralarında okuyucunun zihninde küçük labirentler oluşturmaya çalışmış. Rüya, Celal ve Galip üçlüsünün yanında bu alt metindeki hikayeler ayrı bir konuma yerleştirmiş kitabı. Çok severek okudum. Herkese önerilecek bir kitap değil tabii. Ama sabırlı ve odaklanarak okuyabilen okuyucular için çok sevecekleri ve unutamayacakları bir okuma olacağından eminim. Kara Kitap’ın Sırları’nı da en kısa zamanda okuyacağım.
Kara Kitap
Kara KitapOrhan Pamuk · Yapı Kredi Yayınları · 20229bin okunma
·
165 görüntüleme
daüssıla malihulya nostalgia okurunun profil resmi
Orhan Pamuk hakkında, Onur Caymaz'dan iktibasen, zahmet edip okursanız: Can Yücel’in, helikopteriyle kapı kapı dolaşan post-modern seyyar satıcı diye nitelediği, yaşayan en ünlü “Türkiyeli” Pamuk. Kara Kitap’ta Boğazın Suları Çekildiği Zaman evet, başyapıt. İkisi de ezber: Kimileri şahika der ona; kimileri hırsız! Pamuk sevenler en çok bu tür yorumlardan rahatsız. Türkçesinin bozuk oluşuna, herhalde ayıp olmasın diye bulaşmayan Cem Erciyes, beyefendinin “minare şerefesi” yerine “cami balkonu” demediğini ispatlamıştı. “İnce belli çay fincanı” ise artık kültür hayatımızda bir hoşluk. “Kitaplarını aldım, okunmuyor, berbat yazar” da boş bir yorum üzgünüm. Sen okuyamadın diye yazar nasıl berbat olur! Sosyal medyada “yaşayan en büyük” ilan etmekse ayrı garabet! Bir yazara büyük demek abes, o karar zamanındır; hele niteleyen, büyük oranda yeteneksiz bir kalemse daha fena. Hem yazarlar, ebada göre değil, iyi ve çöp diye ayırt edilir; bir de aradakiler var. Fakat Pamuk zeki adam, zamanında Beyoğlu’nda Özgür Gündem bile sattı. Yetmez ama! “Genç olsaydım Kobane’ye giderdim” diyen yazar gördü gözler! Kısacası Pamuk, “eleştirilebilir” bir vaka ülkemizde. Her yazar gibi seveni var. Sevmeyeni de. Nobel’i var, daha ne deme. Nobel, dünyanın en iyi yazarına verilmez. Dilini bilmiyor dedik, doğru ama ödülün ölçütü dil değil. Harold Bloom, siyasal kararların “da” bir süredir Nobel’de payı olduğunu söylemişti. Vefatından önce çırpınıp duran başka bir Harold; Harold Pinter; garibim, 1999’da Öcalan yakalandığında, Türk konsolosluğunun kapısında yatmıştı, kolay mı! Üstelik hiçbir ödül, “en iyisi budur” savını üstlenmez. Proust’a, Joyce’a, Tolstoy’a verilmeyen Nobel, Modiano gibi birine verildi; yüzyılımızın en iyilerinden Marias ise henüz alamadı; onun orada Ermeni falan da yok, işi zor tabii! Claire Berlinski, The Globe And Mail dergisinin ekinde, 22 Aralık 2007’de, Tanpınar’ı çevirirken deviren ekipte bulunan Maureen Freely’nin İngilizceye aktardığı Öteki Renkler adlı Pamuk kitabı üzerinden Nobel’i anlatıyor: “Ülkesinde ölüm tehditleri alan Pamuk, haliyle NewYork’a gitti. Ancak aleyhine dava açılıp takibata uğraması olayı Batılılaşmış İslam dünyasının gezgin büyükelçisi statüsüyle karşılandı ve Nobel komitesi bakımından fare kapanındaki kamamber peyniri işlevi gördü. 2006’da Nobel aldı. Pamuk yetenekli bir yazar, ancak aklı başında hiç kimse, bunun yazınsal bir hak edişe dayandığına inanmaz.” Yazarın kitaplarını, ABD ve Avrupa’da yayınlayan en büyük grup, 1835’te Carl Bertelsmann’ın kurduğu, önceleri din kitapları basan Bertelsmann. Bana ne deme. Al sana “başarı hikâyesi”: Reinhard Mohn diye bir bey var; şirketin bir zamanlar yöneticisi olan Heinrich Mohn’un oğlu. Bu bey İkinci Dünya Savaşı’nda asteğmenken Amerikalılara yakalanır, esir kampına alınır. Sıcak savaş bitince soğuk savaş yılları; eve döner. 26 yaşında Bertelsmann’ın başına geçer. Alıcının ayağına kitap götüren kitap kulübü fikrini geliştirir. Vergiden tasarruf için, kazancı personele dağıtır vs. 1960’ta kitap kulübünün üç milyon üyesi vardır. O sıralarda plak işine de girer. Şirket öyle büyür ki 1984’te RTL’nin ortağı. Bugün 120.000 çalışanı, 17.3 milyar euro geliriyle dünyanın on büyük grubundan Bertelsmann. Memlekette yabancı cd dinleyebiliyorsan onlara borçlusun. Reklamdan sonra devam ediyor Pamuk, 1985-1988 arasında Amerika’da, o nefis Butler Kitaplığı’nda çalışıp Kara Kitap’ı yazmaktadır. Arada Iowa Üniversitesi’nin International Writing Program’ını (IWP) bitirir. Bu kursun amacı dünyanın kimi bölgelerinden gelen yazarların Amerikan hayatını tanıması, kitap yazabilecekleri ortama kavuşması. Daha ne! Herkes fakir gibi günde on saat çalıştıktan sonra sabah altıda kalkıp yazı yazmıyor. Program, Amerikan Dışişleri Bakanlığı’nın parasıyla her yıl yirmi kadar yazar ağırlamakta. Eh nedir yani, kötü adam mı diyorum Pamuk’a? Ne alakası var, strateji anlatıyorum sana. Yazarın “kariyeri” değişir bu kursla. Çalışkandır da. Random House, kitaplarını basmaya başlar. Kimin bu yayınevi dersen, kimin olacak: Bertelsmann... On dördünü geçen her Alman, günde en az bir saat, dünyada olup biteni, Almanya’da neoliberal politikanın baş destekçisi olan bu kurum “sayesinde” öğrenir. Sümüklü, gözü yaşlı imamı hatırla, onu öven Reiner Herrmann, Michael Blume tarzı “gazeteciler” ve “bilim insanları” hep bu kurumda palazlanmakta. Nobel yolu, IWP’den geçip IMPAC Dublin ödülüne uğrar genelde; sıralama az çok böyle. IMPAC Dublin ödülü basit plaket ya da üç kuruş değil bak. Jüri, Norman Mailer’in henüz dilimize çevrilmemiş Ancient Evenings’e “biraz benzeyen” Benim Adım Kırmızı’ya 100 bin euro ödül verir. Eh, para, parayı çekmekte! Arada not: Yalçın Küçük - Şebeke: Benim Adım Orhan Pamuk, okunmalı. Ödül tamam da IMPAC ne? O da şirket. Amma şirket anlattım, edebiyat şirket olmuş fakir ne etsin! IMPAC, dünyada yönetim danışmanlığı hizmetleri verir, ABD’lidir. Eh, ufak istihbarat işleri de yapacak tabii, büyük şirket. Kurucusu: Dr James B Irwin. Ödülün adında niye Dublin var peki? Çünkü adamın kökleri İrlanda’da; bir de kitap sevdalısı bu bey. Bu yüzden ödüle gerek görmüş. Önde gelen bir cumhuriyetçi. Amerikan ordusuna yakın. Amerikan Askeri Akademisi’nden seçkin hizmet ödülü var. Pamuk’a ödül veren Irwin, dünya çapında merkez sağ partileri birleştirmek için kurulan International Democratic Union derneğinin üyesi. Washington’daki Center for Democracy’nin de üyesi, çok aktif adamdır. Bu derneğin en ünlü üyesini de tanı: Henry Kissinger. Bunlardan bana veya Pamuk’a ne dememeli. Zengin Mutfağı’nda Vasıf Öngören ne yazmıştı: “İnsan kime çalıştığını iyi bilmeli.”
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.