Gönderi

143 syf.
9/10 puan verdi
·
6 günde okudu
Borgesvari'nin Terminolojideki Yerini Alışı
Kum Kitabı’nı İletişim yayınlarından okudum. İletişim Yayınlarına ayrı bir sempatim var. Kitapların Kapakları olsun, yazım fontu olsun, harflerin rahat okunabilir büyüklükte olması olsun bir okur olarak beni cezbediyor. Yeni basımlarında “Kronoloji” başlığı altında yazara etki eden evrensel ve kişisel olayları tarihsel sırayla vermesi de gayet hoş. Gerçekten seçici ve kaliteli bir ürün için çabaladıklarını ben hissedebiliyorum ve İletişime, bu vesileyle hakkını teslim etmek istiyorum. Umarım hep bu çizgide yol alırlar. Kum Kitabı, adını alan öykü ile birlikte toplamda on üç öyküden oluşuyor. Öykülere gelmeden evvel James Woodall’ın Önsözü ile Borges’i daha yakından tanıyoruz. James Woodall; The Times, Sunday Times, Independent ve Daily Telegraph gibi gazetelere sanat ve edebiyat eleştirileri yazan bir muhterem. Daha başka yazılarına tesadüf etmedim fakat Borges özelinde gerçekten bilgilendirici bir yazım oluşturduğunu ifade etmem gerek. “Kronoloji” ve “Önsöz” bu bağlamda okuru Borges’e gayet iyi hazırlıyor. Bunların yanı sıra birde Borges’in öykülerine istinaden yazdığı son deyişi de var. Okur, bu son deyişle beraber tüm öyküleri güzelcene sindiriyor diyebilirim. Benim yazacağım inceleme kendi düşüncelerimin yanında “Önsöz” ve “Kronolojiden” de beslenecektir. Girizgâhımın bu vaziyette olması alıntılayacağım bilgileri buraya daha rahat yazabilmek adınaydı. Yazıya biraz sıkıcı başladığımın farkındayım ama takdir edersiniz ki kimse alıntıladığı bilgilerin çalıntı olarak dönmesini istemez. Borges 1899 yılında Arjantin’in Bounes Aires şehrinde doğuyor. Babaannesi bir İngiliz olduğundan İngilizceyi ana dili gibi öğreniyor ve 11 yaşına geldiğinde Sheakspear’ı İngilizce okuyacak seviyeye geliyor. Çocukluğunda onu en çok etkileyen yazarların başında ise H.G. Wells geliyor. Borges Ailesi Avrupa ziyaretleri sırasında I. Dünya Savaşının patlak vermesiyle Cenevre’ye yerleşiyorlar ve burada da Borges Fransızcayla Almacayı öğreniyor. Sonrasında kör olana değin Anglosakson dilini bile öğreniyor. Bu arada bahsi gelmişken aileden kalma kalıtsal bir hastalıkla ilerleyen yaşlarında kör oluyor. Konuyu fazla dağıtmadan devam edeyim, bana göre hayatının en önemli kırılma noktası, savaş sonrası İspanya’ya gitmesi oluyor. İspanya’da “Ultraismo” adında edebi bir harekete katılıyor ve ardından ilk şiiri yayınlanıyor. Yani yazım hayatına yavaş yavaş ciddi adımlar atıyor Borges. İspanya topraklarına ayak basıp da Cervantes’ten etkilenmemek olur mu? Woodall’ın deyimiyle Cervantes’e yakınlık duyuyor. Bir öykü yarışmasında
Samuel Beckett
Samuel Beckett
ile ödüle ortak oluyor. Tabi Beckett bir on sene evvelinden “Godot’yu Beklerken” eseri ile ünleniyor fakat Borges, edebiyat dünyası için henüz yeni bir yüzdü. Yeni olmasına rağmen savaş sonrası yazar kuşağının öncüsü haline geliyor. Borges’in ayrıcalığı; öncelikle edebiyat dünyasına yeni bir soluk getiriyor. Gerçekçiliğin sınırlarını yıkıp gerçeğin yeni bir görünümünü müjdeliyor. Edebi kurgu yöntemlerini değiştiriyor ve yazıların içeriğine yenilikler getiriyor. Alfonso Reyes’in düzyazı üslubu kadar, Schopenhauer’ın düşüncelerine de hayran olan Borges’in kafası Henry James’ın öyküleri ve
Franz Kafka
Franz Kafka
’nın romanlarıyla olduğu kadar, kendi Arjantin cedlerinin şiiri, gaso gelenekleri ve porteno argosuyla da doluydu. Bu yeni soluk Kafkavari söylemi gibi Borgesvari söylemi ile terminolojideki yerini alıyor. Çok ilginçtir Borges’in yazımına o kadar fazla öykünen yazar oluyor ki bir zaman sonra Borges de kendine öykünerek yeni hikayeler yazmaya başlıyor. Her ne kadar Marquez’in Yüzyıllık Yalnızlık’ı büyülü gerçekçiliğin en iyi ilk örneği olsa da Borges’in ”İki Kral ve Onların İki Labirenti” öyküsü büyülü gerçekçilik ekolünün en önde gelen metni olarak addediliyor. Borges’i uzun uzadıya anlattıktan sonra Kum Kitabı’na geçmek istiyorum. Yazarın öykülerini okuduktan sonra o kadar fazla etkilendim ki hemen bir inceleme yazmak, yazarken de Borgesvari bir anlatım takınmak istedim üslubumda. Lakin
Yolları Çatallanan Bahçe
Yolları Çatallanan Bahçe
kitabına böyle bir inceleme yazmıştım zaten. Sitede çok fazla okunmadığından belki de tanınmadığından onu tanıtmak maksadıyla böylesine çok bilginin olduğu bir inceleme yazmayı tercih ettim. İncelemenin bundan sonraki safhası için öykülerinin üslubuna, içeriğine ve kullandığı tekniklere değinmek istiyorum. Bir defa kimi nesneleri çok iyi gömüyor yazımlarına. Bu nesnelere tılsımlı bir hava katıp bilmeceler yaratması ciddi bir başarı. Okur kendini bu nesnelerin sırlarını çözmeye çalışırken bulabiliyor. Aklımda kaldığı ölçüde nesneler, kimi zaman bıçak kimi zamansa madeni para halinde hikâyelerde yer alıyordu. Bıçakların veya madeni paraların kendine özel geçmiş hikayeleri ise öykülere ayrı bir hava kattığını itiraf etmem gerekiyor. Zamansal salınımlar ise müthiş, Yolları Çatallanan Bahçe incelememde bu hususa fazlasıyla yer vermiştim, okumadıysanız tavsiye ederim. (#36319859) Borges’in öyküleri çoğu zaman deneme minvalinde karşımıza çıkıyor. Okuru bilgilendirdiği de oluyor. İlk basımı olan kitapların onun nezdinde çok değerli olduğu düşüncesine varıyorum zira hemen her öyküsünde eski veya ilk basımı ya da el yazması olan bir kitap muhakkak geçiyor. Bir çiftlik evi genellikle mekânın merkezi olabiliyor ve burada kimi edebi topluluklar toplantılar yapıp kimi konular özelinde tartışmalar yapılabiliyor. Paradokslardan faydalanması ve bu çelişkileri sırıtmadan yazımlarına yansıtması da takdire şayan. Özetle her bir öyküsünün ayrı ayrı incelenmesi gerekirken benim burada genele yayarak bir yorum yapmam çok doğru olmasa bile yazdıklarımın Borges okuyacak olan okurların neyle karşı karşıya kalacaklarına dair en azından bir ön bilgi olabilmesini umuyorum. Zihnimde kaldığı ölçüde iki öykü kitabından bana kalanları yansıtmaya çalıştım, Kimi yazdıklarım size, belki anlamsız gelmiş olabilir fakat Borges’i okumaya başladığınızda yazdıklarım daha bir anlamlı gelecektir ve temenni ediyorum ki siz de benim kadar seveceksiniz Borges’i. Yorulmadan sonuna kadar okuyan herkese teşekkür ederim, keyifli okumalar diliyorum.
Kum Kitabı
Kum KitabıJorge Luis Borges · İletişim Yayınevi · 20181,655 okunma
··
499 görüntüleme
Barbaros okurunun profil resmi
Borges’in çok değişik öyküleri var. Hangi öyküsüydü hatırlayamıyorum, burada olmalı o öykü galiba. Bir kitabın hikayesini anlatıyordu: Bitmeyen bir kitap... Hangi sayfasını açarsan o sayfada yeni yazılar beliriyordu. Kitap hiç bitmiyordu. Bu Kum Kitabı öyküsü de olabilir. Çok hoşuma gitmişti. Kitabı okuyan kişi artık dayanamıyordu bu duruma. Götürüp kütüphanede bir aralığa kitabı gizlice sıkıştırıyordu başından def etmek için :) Tabi bu öykülerinde nerelerden etkilenmiştir bilmiyoruz. O kadar kitap okumuş ki sayısı belirsiz. Dolayısıyla etkilendiği eserler de çok fazla. Borges ‘in belirlediği Babil Serisi’nden de belli zaten. Oradan iki kitap okudum. İkisinde de Borges’in yazdığına benzer öyküler buldum. Demek ki metinler arasılık tekniğine uygun yazıyormuş, postmodernizmin atası 🤔😊
Anıl okurunun profil resmi
Doğru hatırlıyorsun Barbaros, bahsettiğin öykü Kum Kitabı öyküsü 🙂 Ek olarak söylediğin metinler arasılık tekniğine uygun yazdığına ben de katılıyorum. Öteki adlı öyküsünde de Dostoyevski'nin Öteki kitabından metinler arasılık yaptığını düşünüyorum. Tabi ki çok okuyan ve araştıran bir yazar olmasının bunda etkisi büyüktür ama üslubu ve kullandığı teknikler çok hoşuma gidiyor. 🙂
4 sonraki yanıtı göster
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.