Son satırları da bitirip kitabın kapağını kapattığımda zihnimden Behçet Necatigil'in Kitaplarda Ölmek şiiri geçti.
Adı, soyadı
Açılır parantez
Doğduğu yıl, çizgi, öldüğü yıl, bitti
Kapanır parantez.
(...)
Parantezin içindeki çizgi
Ne varsa orda
Ümidi, korkusu, gözyaşı, sevinci
Ne varsa orda.
(...)
Mevzu uzun ya da kısa yaşamakta, doğum ve ölüm tarihi arasındaki matematiksel kısımda değil; mevzu nasıl yaşandığında, aradaki kısa çizgiye neler sığdırıldığında, yaşam heybesine neler doldurulduğunda...
Bu kitap Orhan Veli'nin son üç yılındaki kısa çizgiyi yani yaşam heybesini nelerle doldurduğunu kendi ağzından anlatıyor bize. Aşkı, hasreti, yoksulluğu, umudu, umutsuzluğu, dostluğu, daha pek çok şeyi... Kitap, şairin "Ben Orhan Veli" şiirinde:
"Bir de sevgilim vardır pek muteber;
İsmini söyleyemem
Edebiyat tarihçisi bulsun." dediği evli sevgilisi Nahit Hanım'a yazdığı mektuplardan oluşuyor. Kitabın en sonundaysa Nahit Hanım'ın sevgilisinin ölümü üzerine gönderemediği son mektubu yer alıyor. Mektuplar her ne kadar şairin aşkını, hasretini anlatmak için yazılmış olsa da hayatına dair türlü ayrıntılar yer alıyor. Ömrünün son yıllarını nasıl bir yokluk içinde geçirdiğini her mektupta biraz daha duyumsuyorsunuz. Kirasını ödeyemediği için mahkemelik oluşundan kışın giyecek ayakkabı ve pardösüsü olmayışına, üç yılda yokluktan kaç kilo verdiğinden mektupları yollayacak posta pulu bulamayışına kadar pek çok şeye tanık oluyorsunuz. At yarışı sevdası, kayık gezintileri gibi küçük zevklerinin yanında ülkenin siyasi havası da mektuplarda yerini alıyor zaman zaman. Bazı mektupların sonuna yazdığı yeni şiirleri de iliştirip ilk olarak sevdiği kadına okutuyor. O dönem edebi anlamda hangi işle meşgul (şiir, çeviri, antoloji...) onu da mektuplarından okuyoruz.
Okuduğum her mektupta şairin sevgisine biraz daha hayran oldum. Nasıl güzel sevmektir bu? Nahit Hanım'ın cevapları kitapta yer almasa da şairin yazdıklarından gelen mektuplarda neler yazdığı az çok canlandı zihnimde. Sevdiğinin her türlü kaprisine, sitemine bu denli incelikle katlanan, sitemini kırmadan dökmeden bu kadar güzel anlatan bir aşık...
Mektuplar o kadar içten yazılmış ki okurken şairin aşkının büyüklüğünü hissetmemek imkansız. Bir mektubunda "Ama ne yapayım ki mesele benim için edebiyat meselesi değil. İşte bunun için değil mi zaten mektup yazmaya kalktığım zaman, elimden duyup düşündüklerimi çırılçıplak söylemekten başka hiçbir şey gelmiyor." diyor. Okurken gerçekten şairin edebiyat gayesi taşımadığını, en içten şekilde duygularını anlattığını hissediyorsunuz. 36 yıllık bir ömre böylesi duyguları sığdırmak...
Ben okurken çok büyük keyif aldım. Yeri geldi güldüm, yeri geldi en az Orhan Veli kadar üzüldüm. Kitaplığınıza mutlaka ekleyin diyebileceğim bir kitap. Keyifli okumalar...