Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur

Gönderi

400 syf.
·
Puan vermedi
·
Beğendi
·
132 günde okudu
Kendi neslimin birçok üyesi gibi Yüzüklerin Efendisi ve ardından Tolkien ile karşılaşmam, eksikleri-gedikleri ile beraber sinema tarihinin gerçek baş yapıtlarından biri olan film serisi ile oldu. O zamanlar oldukça çocuk bir yaşta, izlediklerim, hikâye, o enfes müzikler beni öylesine etkiledi ki böyle bir şey yapmak istiyorum dedim içimden. Ardından çok geçmeden Tolkien ile tanıştım, ama okumayı hep erteledim. Üşendiğimden değil, doğru zaman ve doğru kitap anlayışına sahip olmaktan doğdu bu erteleme. Sizi bir şey kendinden alıkoyuyorsa daha vakit gelmemiş demektir. Kitabın beni çağırmasını bekledim. Nihayetinde o gün geldi ve seriyi okumaya başladım. Okumadan önce evren hakkında epey bilgim vardı. Birinci ve ikinci çağları sular seller gibi biliyordum, tarihçi hafızası da işime yaradı tabii. Üçüncü çağın sonunu okumak, umut aradığım bir dönemde kısmet oldu. Üç kitap da bitti ve tek dediğim şu oldu: Böyle bir şey yazmak istiyorum ben. Bana ilham verdi, çalışmalarıma başlamama fırsat sağladı, hayal etmeme imkan tanıdı. Daha çok toy ve bilgisizim. Yeteneğim ise şüphe götürür cinsten. Ama umut.., harika bir yunan-roma efsaneleri ve yaratıcılık karması bir eserden ilhamla doğunun masalları, efsaneleri ile beslenmeye gidecek bir umut. Öykünme ve taklit arasındaki o ince çizgiyi öyle güzel belirlemiş, her ayrıntıya o kadar dikkat etmiş ve karakterlerin kendi hikâyelerini oluşturmasına güzelce izin vermiş ki Tolkien, zamanında asil bir İngiliz profesörünü düşük görülen fantazi edebiyatına ilgi duyduğu için eleştirilen meslektaşları bile hatalarını itiraftan kaçınmamış. Bu girizgâhtan sonra kitabı anlatmaktır asıl iş. Bende bıraktığı iyi izlenimlerden öteye gitmeyecek bu inceleme. İyi ve kötü arasında görülen o net ayrımın arkasında iyinin kırılganlığı göze çarpıyor. Kötü her zaman güçlü, çabuk yayılıyor, kâti bir hükmü var ve asla son bulmuyor. Ancak iyi, çabuk pes etmeye yatkın, umutsuzluğa sıkça kapılan, kötüye meyl eden tarafının her an ağır basması muhtemel bir hâlde. Ama ufak, cılız ve ölgün bir umut doğru ellerde gerçek bir güce dönüşüyor. Half-Life'daki G-man aklıma geldi sıkça, okurken: "Yanlış bir yerdeki doğru insan, her şeyi kökünden değiştirir." Tabii romantik bir umuttan öte bu duyulan şey; zekice, karşıdakini tartarak, her zaman sayduğu içerisinde bir umut. Umudu nasıl hedef hâline getirirsin rehberi bu kitap. Hedeflerine ulaşma yolunda ise nelerle karşılaşacağını da söylüyor eser. Yol asla tahmin ettiğin çıkmıyor. Plânların ya da ümitlerin olsun, fark etmez, hikâyeni yolun tayin ediyor. Seçimlerin ise seni ve yolunu inşa ediyor. Seçimlerin "sen" oluyor. Tercihlerin umudu hedef kılmanın kilidi. Hayatta da olduğu gibi bazen tek bir yanlış tercih felakete sürüklerken tek bir doğru tercih senin kişisel zaferin oluyor. Kitapta yan karakter kavramına bence çok nadir rastlanmakta. Ufak dizeler söyleyen karakterler bile hikâyenin akışını değiştirebiliyor. Hayatın ana akışını da böyle görmek mümkün. Birbirinin arkasında kalmış ya da tek birini besleyen ana karakter de yok. Herkes, anlatılan herkes, ya bir yola çıkmışlardan ya da yolda karşılaşılmışlardan müteşekkil. Herkesin bir yolu var, bazen başkasıyla kesişen bazen uzaklardan dolanan. O yüzden herkes aslında birer ana karakter, yola çıkan da yolda rastlanılaşılan da. Çok iyi inşa edilmiş, açık bulmanın gerçekten zor olduğu bir tarihi var kitabın. Kitap bir tarih kitabı, bir destan. Unutulmuş zamanların, unutulmuş öykülerinin yer ettiği bir mitoloji. Yüzüklerin Efendisi bir başlangıç değil o dünyanın en önemli hikâyelerinden biri bile sayılmayabilir. Hayati bir dönüm noktası, bir çağ açıp kapatan olayın anlatısı sadece. Ama Orta Dünya tarihi zaten bunlarla dolu. İşte o zaman insan bir Osmanlı kroniği okurmuş gibi hissediyor. Gerçekçiliği ile de seni içine alışı ve etrafını sarması çok kolay oluyor. Theoden'in konuşmasını okurken yükselmek, Entlerin şiiriyle öfkelenmek, görmediğin Galadriel'in karşısında senin de içinin ürpermesi duygu yozlaşmasından değil, o şeyler gerçekmişçesine, o olaylar yaşanmışcasına kitabın sana anlatabilmesinde gizli. Eser dört başı mamur öğütlerle dolu. Didaktik olmayan ancak aforizma çıkarılabilecek nitelikte olan bu nasihatler, o kadar evrensel, o kadar din-dil-ırk üstü ki (erdemin en bilinir özelliği) sadece insan olma hasletinden dolayı insan da olmalı diye düşünüyor okuyan: +Bütün sözler sadece şunu söyler: Sen bir kadınsın, senin yerin evin. ...Fakat ben de at sürüp kılıç savurabilirim; ne acıdan korkarım ne ölümden. -Neden korkarsınız hanımefendi? +Kafesten. Ta ki yaşlılıktan ve alışkanlıktan parmaklıkları kabullenip büyük işler başarma isteği hatırdan veya gönülden silininceye kadar parmaklıkların arkasında kalmaktan. (Kral'ın Dönüşü, s.62) Ümit ve ümitsizliğin kardeş olduğu sınırda, sendelemek, düşmektir diyor Gandalf. Ümitvâr olmaya ve parmaklarımızı kırmaya, ebediyyen.
Yüzüklerin Efendisi - Kralın Dönüşü
Yüzüklerin Efendisi - Kralın DönüşüJ. R. R. Tolkien · Metis Yayıncılık · 20189,2bin okunma
·1 alıntı·
31 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.