Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Gönderi

Taşların Mabedi Durmadan çıkıyor toprak güneşin yaralarını andıran yarıklardan. Toprağın hizasında titreyen fırın bir toz buğusu kaldırıyor kemiklerin yürüdüğü kuru bi çalkantı. Susuzluğun üzerine gidiyorum, açıklamadığım sözlerin şiddetli yankısında bir çakmaktaşı rüzgarı altında bilenmiş dudaklarım. Dünyanın damı, ateş toprağı, çöllerin çölü: yaşayanların yüreğinde mıknatıslanmış sürgünler! Tek sessizliğin erdemiyle boş yamaçlarınızda dolaşıyorum. Tanrıların kolanlarında imgelerin kör ettiği at meydanı göçerlerin kanında boğulmuş beyaz kısraklar, göklere çıkarılmış bir haberin gölgesini taşıyor bulutlar Baltalar gibi keskin kızıl kayalar ey kefelenmiş cellatlar! Tanrılar savrulunca derhal aşındırır bizi yokluk. Silis yatağı, kuars ya da boksit selleri ayna olan taş taştan akislerini bırakıyor Sadece göçebiliğimizi arıyoruz biz, Kil üstündeki kor tadını, efsanelerin kireçli ahengini ve içinde artık çığlık atamadığımız bu uçurumun sırrını. Dilsiz org, cidar dik tutar don altında şaha kalkmış bir ruhun tecilli ihtişamlarını. Geçerken boyunları görünür kutsal kalıntılarla damga vurur insnalar görünmez adına. Yukarda, vücudun keyfi korkuya ve eski inançlara ilgilerin birazını dağıtır. Hiçlik açlığı, kıtlık bakışı olur Burada eksiklik biliciyi haklı çıkaran bir fırsattır: Hepsinden çoğu bizde var ama hiçbir şeyden yeteri kadar yok! Götür beni aydınlık, doğmuş olmak düşünü unutmaya kadar…
Sayfa 17 - İyi Şeyler Yayıncılık - 17, 18, 19
·
6 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.