Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Gönderi

25 Şubat 1992'de bütün silahlar susmuş, etraf sessizliğe bürünmüştü. Kimse sığınma odalarına inmemiş herkes kendi evinde kalmıştı. O karanlıkta atılan toplar, roketler adeta bir yıldız yağmuru gibi üzerimize düşüyordu. Hepimiz sığınaklara indik. Bir iki saat kadar sığınaklarda kaldık kalmadık derken, kapımız çalındı. Gelen adam bize ‘Durmayın, çıkın buradan, Ermeniler havalimanını ele geçirdi' dedi. Üç dört aile birlikte çıktık. Sonra bize söylendiği üzere Hocalı'nın kenarında akan Gargar çayının oradaki köprünün altında beklemeye başladık.. Hava artık ağarmaya başladığında açılan ateşle ben de ayağımdan vurulmuştum. Kendimden geçmiş bayılmışım. Kendime geldiğimde bembeyaz karlar kızıla boyanmıştı. Her yerde şehitler vardı. O zamana kadar Ermenilerin eline düşmek, onların kurşunlarıyla vurulmak gibi şeyler aklıma hiç gelmemişti. Yerde sürünerek ilerledim. Sağ tarafımda kucağında bebeği bir kadın vardı, birden yine ateş açılmaya başlanmıştı ve o sırada ayağa kalkan kadın yüzünden vurulmuş ve kafasının yarısı dağılmıştı. Küçük çocuk anne diye haykırmaya başlamıştı ve Ermeniler onu da vurdu. Annenin ve yavrusunun kanı birbirine karıştı. Ben ilerlemeye devam ettim. Arkamda da bir karı koca yürüyordu. Kadın 6-7 aylık hamileydi ve yeteri kadar hızlı yürüyemediği için kocasına önden devam etmesini söylemişti. Sonrasında Ermeniler o hamile kadını da öldürdü. Adam hamile eşinin vurulduğunu görünce o şok etkisiyle gülmeye sonra da ağlamaya başladı. Ben yerimden hiç kıpırdamadım. Tüm bunları sanki ben yaşamıyor, film gibi izliyordum. Yaklaşık 10-15 dakika sonra ilerledim ve erkek kardeşimi gördüm. Neden orda beklediğini sordum yaralı olduğunu, yürüyemediğini söyledi. Ayakları da donmuştu. Onu görünce kendi yaramı unuttum. Arka taraftan bir ses geldi. Düzgün bir Azeri şivesi ile durun dediler. Orada yaşayan Ermeniler Azericeyi iyi bilirlerdi. Silahlı, yüzleri maskeli dört Ermeni gelmişti. Bize ‘Size bir şey yapmayacağız, bizimle gelin' dediler. Biz de hem yaralı hem de çaresiz olduğumuzdan onlarla gitmek durumunda kaldık. Silahımız da yoktu ki, düşman eline düşmeden kendimizi vuralım. O sıra beş yaşında bir çocukla birlikte beş kişiydik. Dört-beş kilometre yürüyerek devam ettik. Asgeran şehrine girmemizle birlikte, Ermeni kadınlar bizlere küfretmeye, taş atmaya başladılar. Bizi emniyet müdürlüğünün bodrum katına götürdüler. Oraya indiğimizde Hocalı'dan o kadar çok kişi vardı ki: kadınlar, kızlar, çocuklar… Sonradan öğrendim ki, ormanın içinden doğru kaçmaya çalışan Hocalı halkı çevredeki Ermeni köylerinden kişilerin ellerine düşmüş ve paraları, altınları neleri varsa onları vererek serbest bırakılmışlardı. Ancak bizim kaldığımız yer çok korkutucuydu. Bütün Ermeni askerleri oradaydı. Belki 80-90 esir erkek vardı. 50-60 kadar da kadın vardı. Erkekleri ve kadınları farklı yerlerde tutuyorlardı. Kadınları aldıkları yerde camı olmayan bir pencere vardı. Yer tamamen betondu ve bileklerimize kadar su ile doluydu. Ayakta durmamıza izin vermiyor, yere o buz gibi suyun içine oturmamızı söylüyorlardı.
··1 alıntı·
87 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.