Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur

Gönderi

296 syf.
10/10 puan verdi
·
Beğendi
·
6 günde okudu
Son ki üç dört… Arka sokakların rapsodisi…
Son ki üç dört… Arka sokakların rapsodisi… Sıcak yaz günlerinde ayaklarımı denize doğru uzatıp hafif, tatlı, eğlenceli, neşeli, kafa yormayan ve kolay okunabilen kitaplar tercih etmişimdir oldum olası. Bu sene de geleneği bozmadan doğru D&R’ın yolunu tuttum. Çok satan ve yeni çıkan kitaplar arasında dolaşırken karşıma çıktı ilk olarak. Ünlü yönetmen Ömer Faruk Sorak ismini görünce hemen elime aldım. Kapaktaki elinde gitar olan genç delikanlının fotoğrafı, kitabın müziği çağrıştıran ismi ve Ömer Faruk’un adı yaz günlerinde okunacak, hatta film gibi izlenecek bir romanmış gibi duruyordu. Plajda elimdeki buzlu mojitom eşliğinde okumaya başladığım zaman ne kadar da yanıldığımın farkına varmam çok sürmedi. Evet, kitap film gibi yazılmış, şiirsel anlatımı ve dili oldukça sürükleyici, konusu müzik çevresinde dönüyor. Ancak hiç de beklediğim gibi bir hikâye ile karşılaşmadım. Ustaca kurgulanmış hikâye çatısı, karakter analizleri, betimlemeler ve birbiri içine geçmiş öyküler derken hayatımda hiç alışık olmadığım kadar hızlı bir şekilde bitirdim romanı. Kitabın sonundaki teşekkür ve girişteki önsözden de anladığım kadarıyla Ömer Faruk Sorak’ın hazırladığı bir dizi film projesinin spin-off’u olan bu romanın yazarı daha önce ismi hiç duyulmamış genç bir yazar. Emre Gürcan… Hemen merakla internetten stalklamaya çalışınca birkaç dizi filmin proje tasarımını yaptığını, müzik ile ilgilendiğini ve esasında yazarlık konusunda işin henüz başında olduğunu anladığım zaman şaşkınlığım büsbütün arttı. Bir ilk romana göre mükemmel sayılabilecek kalemi var. Son derece akıcı dili, üslubu ve zekâsı kendisine hayran bıraktırıyor. Romanı okuyunca usta yönetmen Ömer Faruk Sorak’ın kendi imzasını neden böyle bir kitaba koyduğu kolayca anlaşılıyor. Hikâye çok farklı ve çok iyi… Yazarın Ömer Faruk Sorak’la birlikte kaleme aldığı bu ilk eseri son derece rahat okunabilen, yalın, akıcı dili ve basit olay örgüsü sayesinde kahramanın yaşam öyküsünün ve duygusal dünyasının ayrıntılarına inerken toplumsal meselelere ilişkin sorgulamaları, gözlemleri ve derin felsefi gizemleri barındırıyor. Kurulan dünya ve karakterlerin davranışlarıyla anlatılan hikâyede olaylara farklı bakış açılarıyla bakmanın gerektiği ve her zaman madalyonun öteki yüzü olduğu vurgulanıyor. Kimi zaman eğlenceli, kimi zaman dramatik ancak her zaman düşündürücü olan olay örgüsü ile başka yerlerde yaşanan bambaşka hayatların da olabileceği gerçeği çarpıcı durumlarla anlatılırken çoğu zaman başarılı bir şekilde okuyucu ters köşeye yatırıyor. İstanbul’un Katippaşa isimli hayali bir mahallesinde geçen öykünün kahramanları fakir, çaresiz, dışlanmış, ötekileştirilmiş insanlar… Romanın birleştirici harcı olan müzik hikâyeler arasına öyle güzel serpiştirilmiş ki Athena’dan Yıldız Tilbe’ye, Kemani Sarkis Efendi’den Alan Parsons’a insanın kalbinde çok ama çok farklı tatlar bırakıyor. Bu arada hikâye çok sert ve mutlu bir sonla bitmiyor. Bitti dediğiniz anda yeniden başlıyor ve tam da bitmiyor aslında. Okurken birkaç yerde gülümsedim birkaç yerde gözlerim doldu ama finalinde hüngür hüngür ağladım. Ama garip bir şekilde kendimi de çok ferahlamış, rahatlamış hissettim. Çok garip bir duyguydu. İstanbul’un arka sokaklarında bestelenen bir rapsodiyi merak ediyorsanız mutlaka okuyun.
Son Ki Üç Dört
Son Ki Üç DörtEmre Gürcan · Destek Yayınları · 201934 okunma
··
17 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.