Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Gönderi

Bireysel ‘sadaka’, dedim, insanın doğasını incitir, kişiliğini aşağılar. Ama örgütlü ‘sosyal sadaka’ ile kişisel özgürlük iki ayrı kavramdır ve biri ötekini yok etmez. Bireysel iyilik kalıcıdır, çünkü kişisel bir ihtiyaçtır; bir kişinin bir başka kişiye doğrudan etkisinin canlı ihtiyacıdır. Moskova’da Alman asıllı yaşlı biri, bir ‘general’, yani dördüncü dereceden bir memur varmış. Günlerini cezaevlerinde, suçlular arasında geçiriyormuş. Sibirya’ya sürgün her kafile Vorobyev Dağları’nda bir ‘ihtiyar general’in onları karşılayacağını bilirmiş. İhtiyar işini son derece ciddi, özveriyle yapıyormuş. Çevresini kuşatan mahkûmların arasında dolaşıyor, durup her biriyle ilgileniyor, her birine neye ihtiyacı olduğunu soruyormuş; hemen hiçbir zaman hiçbirine öğüt falan vermiyor, hepsine ‘yavrum’ diye hitap ediyormuş. Onlara para veriyor, dolaklar, dolaklık bezler, çamaşır gibi gerekli eşyalar yolluyor, kimi zaman da, mahkûmların ruhlarını kurtaracak din kitapları getirip okuma bilmeyenlere de okuyacaklarına inanarak, okuma bilenlere dağıtıyormuş. Mahkûmlara suçlarının ne olduğunu nadiren soruyor, bir mahkûm kendi anlatmaya başlarsa ancak o zaman dinliyormuş. Her suçlu onun için aynıymış, aralarında ayrım yapmıyormuş. Kardeşleri gibi konuşuyormuş onlarla, onlar da baba gibi görmeye başlamışlar onu. Kucağında bebekle mahkûm bir kadın görürse hemen yanına gidip çocuğu okşuyor, seviyormuş; gülsün diye parmağını şaklatıyormuş. Ölünceye kadar yıllarca aynı şeyleri yapmış. Öyle ki sonunda Rusya’da, Sibirya’da bütün mahkûmlar tanır olmuşlar onu. Sibirya’da bulunmuş bir mahkûm anlatmıştı bana: En azılı katillerin bile arada bir generali hatırladığına tanık olmuş. Ayrıca mahkûmları görmeye geldiğinde çok seyrek olarak yirmişer kapikten fazla para verebiliyormuş onlara. Ama mahkûmlar Sibirya’da onu pek heyecanlı veya ciddi hatırlıyorlar da değillermiş. Sırf zevk için on iki cana kıymış, altı çocuğu şişlemiş bir ‘kader kurbanının’ (anlattıklarına göre, böyleleri varmış aralarında) Sibirya’da cezasını çektiği yirmi yıl içinde birkaç kez de olsa, durup dururken birden içini çekip şöyle dediği oluyormuş: ‘İhtiyar general hâlâ yaşıyor mudur acaba? Belki bunu söylerken bir parça da gülümsüyordur. Hepsi o kadar işte, bir daha sözünü etmiyormuş. Peki, bu mahkûmun yirmi yıl unutamadığı ‘ihtiyar general’in onun ruhuna nasıl bir tohum ektiğini bilebilir misiniz? Evet, Bahmutov, bir kişinin kaderinin, bir başkasıyla böyle birleşmesi ne anlama gelir biliyor musunuz?.. Koskoca bir yaşam ve bizler için gizli kalacak, çetrefil onlarca şey söz konusudur burada... En iyi, en zeki satranç oyuncusunun ancak birkaç hamle ileriyi hesaplayabileceğini söylerler. On hamleyi hesaplayabilen bir Fransız satranç oyuncusundan, mucize adam diye söz ediyordu gazeteler. Peki, bu öyküde bilmediğimiz kaç hamle var? İyilik tohumunuzu, ‘sadakanızı’, hangi biçimde olursa olsun, iyiliğinizi başka birine verirken, ona benliğinizin bir bölümünü vermiş ve onunkinin bir bölümünü kendinize almış oluyorsunuz. Karşılıklı olarak kişilikleriniz birbirine karışmaktadır.
·
4 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.