Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Gönderi

5.Bölüm * Uzun vadede çevrenin korunması, et tüketimine kesin sınırlamalar getirilmesini gerektirecektir. Tüketici sınıfı, dünyanın kaynaklarıyla uyumlu bir beslenme düzeni için hububatla beslenen hayvanlardan elde edilen ürünlerin yarısını ya da daha fazlasını tüketmekten vazgeçmek zorunda kalabilir. * Ambalajların çoğu tamamen göz boyamaya yöneliktir. Bir hafta dayanan domatesler ve yeşil biberler, bir yüzyıl boyunca dayanan polistiren ve plastik kaplarda satılmaktadır. * Özellikle Coca – Cola, işletme gelirlerinin % 80'ini ABD'nin dışından sağlayan dünya çapında bir şirkettir. Bir ticaret dergisi olan Adweek, bu markanın başarısından öylesine etkilenmiştir ki bu ürünün dünya çapında pazarlamadaki uzmanlığını iki sayfalık bir bölümde Hitler'in, Lenin'in, Napoleon'un ve bir kola şişesinin resmini yayınlayarak övmüştür. Manşette ise, "İçlerinden yalnızca birisi tüm dünyayı ele geçiren bir sefer yaptı." yazısı yer almaktadır. Şirket, ürünleri için sınırsız pazar görmektedir. Coca – Cola genel müdürü Donald R. Keough şöyle demektedir: "Endonezya'yı -Ekvator üzerinde 180 milyon nüfuslu, 18 yaş ortalamasına sahip ve alkolün Müslümanlık dinince yasak olduğu bir ülkeyi- düşündüğümde, cennetin neye benzediğini bildiğimi hissediyorum." * Depozitolu alkolsüz içecek şişeleri, çevrecilerin son yıllarda akıllara durgunluk verici bir zafer elde ettiği Avrupa'da bir geri dönüş süreci geçirmektedir. On yıldan uzun bir zaman önce Danimarka'daki gruplar ambalajsız tüketime son noktayı koyup, kullanılıp atılabilen bira ve alkolsüz içecek kaplarının kullanımına ulusal bir yasak koydurmayı başarmışlardır. Gerçekten de, ülkedeki her bir içecek kabı yeniden doldurulmaktadır. Finlandiya, Almanya, Hollanda ve Norveç de yiyecek ve içecek ambalajlarının yeniden kullanılmasını ve geri dönüşümünü artırmak yolunda hızla ilerlemektedir ve tüketici sınıfının yaşadığı pek çok yerdeki eylemciler, kaplar için bir defa kullanılmanın yeterli olmadığı felsefesini yaymaktadırlar. Örneğin, Yeni Zelanda'da üç büyük çevre grubu, kısa bir süre önce kullanılıp atılan plastik kavanozların kullanılmaya başlanmasına kadar, neredeyse ülkedeki tüm sütü taşıyan depozitolu cam süt şişelerinin kullanılmasını sürdürmek için "Şişelerimizi Kurtarın" adında bir kampanya başlatmıştır. * Bir demet marulun Kaliforniya'dan New York'a taşınması, yetiştirilmesinden üç kat fazla enerji gerektirmektedir. 6.Bölüm * Yürümek ve bisiklet kullanmak gerçekten hiçbir ekolojik zarara sebep olmaz ve kişinin en son yediği yemek dışında hiçbir yakıt gerektirmez. * Bunun aksine tüketici sınıfı, dünyadaki tüm insanların atmosfere zarar vermeden ve büyük toprak alanlarını asfaltla kaplamadan kullanamayacağı ulaşım biçimleri olan özel otomobilleri ve jetleri kullanmaktadır. * Dünya çapında otomobil endüstrisinin en büyük pazarlama başarısı, makineleri kültürel ikonlara dönüştürmüş olmasıdır. Fransız düşünür Roland Barthes şöyle demektedir: "Bugün arabalar büyük Gotik katedrallerin neredeyse aynısıdır... bilinmeyen sanatçılar tarafından tutkuyla tasarlanan ve kullanım açısından olmasa bile görüntü olarak bunları... tamamen sihirli nesneler olarak değerlendiren... tüm insanlar tarafından tüketilen, bir çağın mükemmel yaratısı." Yüksek performansa sahip araçların, bu özel vasıflara nadiren ihtiyaç duyan şehirliler arasındaki popülerliğinde, otomobil pazarlayıcılarının sembolü malın kendisinden daha önemli hale getirme konusundaki becerileri açıkça görülebilir. * Tekrarlanan felaketlerin sorumluluğunu ister lüks, ister küçük arabalar kullanıyor olalım, her iki şekilde de otomobil kullanan bir sınıfının üyeleri olarak her birimiz paylaşmaktayız. Sahip olduğumuz 450 milyon araç, her yıl trafik kazaları sonucu meydana gelen çeyrek milyon ölümden, fosil yakıtlardan ortaya çıkan dünya karbon yayımlarının en az % 13'ünden ve hava kirliliğinin, ses kirliliğinin ve asit yağmurlarının daha büyük bir bölümünden doğrudan sorumludur. Binek otomobilleri için gereken yakıt dünya petrol tüketiminin dörtte birinden fazlasını oluşturmaktadır ve bunların üretilmesi de ek bir enerji gerektirmektedir. Bu yakıtın topraktan pompalanması, arandığı bölgelerdeki ekosistemleri tehlikeye atmaktadır. Petrol şirketleri bir yandan kolay ulaşılabilen alanlarda kuyu açarken, bir yandan da Alaska tundrası ya da Ekvador yağmur ormanları gibi uzak vahşi alanlarda ya da denizin açıklarında giderek daha fazla kuyu açmaktadırlar. Öte yandan petrolün rafine edilmesi, enerji yoğunluğu açısından ABD üretim endüstrileri arasında ilk sırada ve toplam kirlilik yayımı açısından da dördüncü sırada gelmektedir. 1990'da tipik bir Amerikan arabasının yapımında1000 kilogram demir, çelik ve diğer metallerle 100 kilogram plastik kullanılmaktaydı ve bu da, otomobil endüstrisini ülkenin başta gelen metal tüketicilerinden birisi ve önemli bir plastik kullanıcısı haline getirmekteydi. Metal ve plastik üretimi, petrol üretimi gibi, yüksek olumsuz etkiye sahip girişimlerdir ve enerji yoğunluğu açısından ABD üretim endüstrileri arasında metal ikinci, plastikse beşinci sırada yer almaktadır. Metal üretimi aynı zamanda toplam kirlilik yayımı açısından da üçüncü sıradadır. Arabaların sebep oldukları kirliliğin ve tükettikleri kaynakların yanı sıra, bunlara yer bulmanın da toprak üzerinde önemli olumsuz etkileri vardır. ABD'de yollar, park yerleri ve arabalara ayrılan diğer alanlar şehir alanının yarısını işgal etmektedir; bütün ülkedeki asfalt, Georgia eyaletinin kapladığından daha fazla alanı kaplamaktadır. Otomobilin hakim olduğu her yerde asfalt toprağın üzerini kapatmaktadır. Tarlalar park yerlerine ve ormanlar da karayollarına dönüşmektedir. 1970-1988 yılları arasında, ABD devlet otoyol sisteminin büyük bölümü tamamlandıktan çok sonra, Kuzey Amerika'daki asfaltlanmış yollar % 61 oranında uzamıştır. Aynı dönem boyunca Batı Avrupa, asfaltlanmış yolların uzunluğunu iki katından fazlasına ve Japonya da beş katına çıkartmıştır. * İsviçreli kimyager Robert Egli gibi Avrupalı araştırmacılar, uçakların seyir yüksekliğinde açığa çıkardıkları azotun iki tehlikeli zincir reaksiyonu harekete geçirdiğine inanmaktadır. Bunlardan birincisi troposferde "kötü" ozon yaratmaktadır (ki bu "kötü" ozon, bu katmanda etkili bir sera gazıdır) ve ikincisi de stratosferdeki "iyi" ozonu yok etmektedir (ki bu "iyi" ozon, bu katmandaki zararlı ultraviyole ışınlarına karşı dünya için bir kalkan görevi yapmaktadır). Uçak ile seyahat, özel araba ile seyahat gibi, kaynak kullanımı ve çevreyi kirletmesi açısından öyle yoğundur ki, dünyadaki tüm insanların jet sosyete gibi uçtuğu bir gelecek, hayal gibi görünmektedir. * İsveç'in Stockholm kenti yürümeyi, bisiklet kullanmayı ve uzun kış süresince ülkenin bir ucundan diğer ucuna kayak yaparak ulaşmayı teşvik edecek şekilde planlanmıştır. Park alanları boyunca uzanan yaya yolları, şehrin üzerine kurulu olduğu pek çok adayı çevrelemektedir ve Stockholm'ün ticari bölgesi bisiklet yolları, geniş kaldırımlar ve yaya yolları ile süslenmiştir. Otobüsler başkent boyunca süratle ilerlemektedir ve ulusal otobüs ve tren istasyonu kentin merkezindedir. İnsanlar işlerine yalnızca yürüyerek ve bisikletle değil, aynı zamanda kentin düzinelerce kanalı ve suyolu boyunca Eskimo balıkçı kayıkları ile de gidip gelmektedir. * Stockholm gibi bu şehirler, otomobilin toplumsal hayat için bir nimet olmaktan çok bir engel olduğunu sergilemektedir. * Yöntemleri ne olursa olsun, ulaşım reformcuları artık otomobilin sesinin, kirliliğinin ve savurganlığının hakim olmadığı, arabaların daha az kullanıldığı, çünkü onlara daha az ihtiyaç duyulan, evlerimize daha yakın yerlerde çalıştığımız ve alışveriş yaptığımız, kısa yolculukları toplu taşıma araçlarıyla gerçekleştirdiğimiz ve daha uzun seyahatlere çoğunlukla trenle çıktığımız bir şehrin hayalini paylaşmaktadırlar. Stockholm ve Toronto gibi şehirlerde elde edilen başarılardan etkilenen ve Los Angeles ve Mexico City tıkanıklıklarından gözleri korkan bu reformcular, küresel yakınlaşma hedefi ile kesişen bir gündemi zorlamaktadırlar. Otomobil sınıfında olan bizler, yürüyenler sınıfındakilerle bisiklet, otobüs ve trenlere binerek orta yolda buluşmalıyız. 7.Bölüm * Tüketim toplumları genellikle materyalist olarak değerlendirilmektedir; fakat daha derin düşünüldüğünde tam tersinin doğru olduğu görülür. Şair ve çiftçi Wendell Berry'nin ileri sürdüğü gibi, materyalist insanlar maddi şeyleri yalnızca tüketmezler, onlara özen gösterirler ve hatta onları umursarlar: "Ekonomimiz öyle bir haldedir ki bir şeylere dikkat etmeye 'maddi gücümüz yetmez'; işgücü pahalıdır, zaman pahalıdır, para pahalıdır, fakat maddeler -yaratılışın aslı- öylesine ucuzdur ki onlara dikkat etmeye de paramız yetmez." * Dünya ekonomi merdiveninin üst basamağında, insanlar kısmen daha fazla ürüne sahip olduğu için, fakat özellikle savurganlık çoğaldığı için, maddelerin tüketimi önemli derecede artmaktadır. Biz tüketiciler, aşırı paketlemenin, tek kullanımlık ürünlerin, çabuk eskimenin, tamir edilemeyen araçların ve bir dakikası bir dakikasına uymayan modaların hakim olduğu bir maddeler ekonomisinde yaşamaktayız. Felsefeci Ivan Illich'in 1977'de yazdığı gibi, endüstri toplumu, insanların her gün kendi ağırlıklarınca metal ve yakıtı yok etmedikçe uyum sağlayamadıkları bir şehir manzarası yaratmıştır. * Kullan-at ekonomisi aynı zamanda dayanıklılığı da azaltmaktadır. İktisatçıların "dayanıklı tüketim malları" dediği şeyler -örneğin ev aletleri- aslında pek de dayanıklı değildir. Seyyar tenekeci Tim Hunkin iki yıl boyunca İngiltere'deki çöp bölgelerini karıştırıp atılan ev aletlerini araştırmıştır. Onun buldukları, planlı eskime ve atılabilirliğe yönelik artan eğilimi ortaya koymaktadır: "1950'lerde yapılan makineler çok sağlam; çoğunlukla metalden yapılmışlar ve her şey birbirine civatalarla ya da kaynakla bağlı. Yıllar geçtikçe makineler daha az sağlam hale geldi. Artık daha fazla parça plastikten yapılıyor ve civata ya da kaynak yerine birbirlerine yapıştırılıyorlar... Artık pek çok parçanın onarılması olanaksız... Yeni makineler öyle ucuz ki genellikle bozuk bir aleti profesyonel birisine tamir ettirmeye değmiyor." Avrupa'daki ev aletleriyle ilgili olarak yapılan daha ciddi bir araştırmada, ürün kalitesine ilişkin tüm diğer ölçütlerdeki hızlı yükselmeye rağmen bu ürünlerin uzun ömürlülüğünün en iyi ihtimalle sabit kaldığı ortaya konulmuştur. Örneğin, yeni buzdolapları daha ucuzdur, daha fazla şey almakta ve eskilere oranla daha az enerji kullanmaktadır, fakat onlardan daha uzun süre dayanmamaktadırlar. Bunun nedeni, üreticilerin bunları onarılmaya yönelik değil, belirli bir süre dayanıp daha sonra yenisiyle değiştirilmeye yönelik olarak üretiyor olmalarıdır. Dar bir ekonomik perspektiften bakıldığında planlı eskime üretimdeki nisbi maliyetlere verilen makul bir tepkidir; işgücü pahalıdır ve kitle üretimi işçi başına onarımdan daha az zamana mal olmaktadır. Fakat daha geniş bir perspektiften bakıldığında bu durum, tüketici ekonomisinin dünyaya ne kadar az değer verdiğini yansıtmaktadır. Berry'nin dediği gibi, baskın ekonomik değerlerin egemenliği altında yaratılışın aslı özen gösterilmeyecek kadar ucuzdur. * Oscar Wilde bir zamanlar şu soruyu sormuştur: "Moda nedir ?... Genellikle öyle tahammül edilemez bir çirkinliktir ki onu her altı ayda bir değiştirmemiz gerekir." * Bir pazar analizcisinin 25 yıl önce söylediği gibi, "Her endüstri, kadın moda endüstrisi ile rekabet etmeye çalışmaktadır. Modern pazarlamacılığın anahtarı budur." * İdareli kullanım, ancak kırk yıllık çılgın tüketimin ardından bir yenilik olarak görülebilmiştir. Maddelere özen göstermek, şu anda bu kadar fazla tüketen endüstri toplumları da dahil olmak üzere, tüm toplumların kültürel miraslarının bir parçasıdır. Örneğin, Laura Ingalls Wilder, klasik çocuk kitabı Little House on the Prairie'de (Küçük Ev) daha önceki Amerikan nesilleri arasında yaygın olan gerçek materyalizmi açıklamıştır. Babası çiftlik evlerinin damını aktarırken Laura aşağıda durup, aşağıya düşebilecek çivileri dikkatle toplamaktadır. Tek bir çivinin bile israf edilmemesi gereklidir. Eğer dünyadaki insanlar madde kullanımı konusunda bir orta yolda buluşmak istiyorlarsa, ekonomi merdiveninin alt basamaklarında hala var olan bu tür eski değerlerin tüketici sınıfındaki bizler arasında yeniden canlandırılması gerekmektedir * Maddi israfın kısılması konusunda Almanlar tüketici sınıfına öncülük etmektedir. 1991 yılında çevre bakanı Klaus Töpfer ambalaj israfını azaltmak üzere etraflı bir planı uygulamaya geçirdiğinde çevre gönüllüleri mükemmel bir zafer kazanmıştır. 1995 yılı itibariyle Alman endüstrisi, otomobiller ve ev aletleri gibi pek çok büyük tüketim malı ile bunların yanı sıra mukavva, kağıt, plastik, cam ve metal dahil olmak üzere pek çok ambalaj malzemesini toplayıp yeniden kullanmak ya da geri dönüştürmek zorundadır. Yüksek çöp vergilerini de içeren bu plan, aslında Alman endüstrilerini kullandıkları malzemelere, bunları alıcılara ürün ya da ambalaj olarak sattıktan sonra bile, özen göstermekten sorumlu hale getirmektedir. * Atıkların kontrol edilmesi, eşyaların korunması ve onarılması, malzemelerin yeniden kullanılması ve geri dönüştürülmesi. Dünyaya özen göstermek, ondan aldığımız şeylere özen göstermek demektir.
·
158 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.