Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Gönderi

148 syf.
·
Puan vermedi
·
5 saatte okudu
Gül Yetiştiren Adamı Anlamak
Kitabın öncelikle Rasim Özdenören’in yazdığı ilk ve tek roman olduğunu belirterek başlayalım. Bilmeyenler için Rasim Özdenören’in sürekli duyageldiğimiz, son asrın Büyük Doğu ruhunun yoğurduğu dava adamlarından\ Yedi Güzel Adam’dan olduğunu da ayrıca belirtelim.* İçerisinde iki farklı olay örgüsünün yer yer birbiriyle ilişkilendirildiği, alegorik olarak tasvir edildiği, dikkat verilmediği ve itinayla okunmadığı takdirde ise romandan yeteri kadar tad alınamayıp asıl ana fikrin de kaçabileceğini okuyucunun göz önünde bulundurarak okuma yapması kendisi için daha faydalı olacaktır. Öykü okumalarına ağırlık vermeyen yahut belli katmanlarla kronolojik olarak, zaman ve mekanla sınırlanmış öykü\ romanlara kendini kayıtlamış okuyucuların da bu kitabı okurken tüm alışageldikleri romanlardan farklı olduğunu bilerek olay örgülerine yaklaşmalarının yine kitabın inceliklerini kendilerine açacak yegane şey olduğunu bilmelerini istirham ederiz. Kitapta iki farklı olay örgüsü var dedik, peki nedir bunlar? Birisinde yıllar önce bir savaşa katılmış, ardından ise kendini eve kapatmış ve yaklaşık elli yıl boyunca yalnızca bahçede gül yetiştirmiş bir karakter çıkıyor gözümüzün önüne. Karakter aslında anlatılmak istenen ana meselede çok önemli, bizler hem yaşımız, hem yaşantımız itibariyle her ne kadar modern çağa yetişemesek de hazmedemediğimiz halde hayatımızın orta yerinde aniden fışkıran her türlü yeniliğe alışık hale geldik\getirildik. Öyle ki modern çağın hayatımızdan neyi aldığını oturup konuşmaya vaktimiz dahi yok. Hız ve hazzın paramparça ettiği hayatlarımızın bize ait olduğu zannıyla yaşıyoruz(!). Hâlbuki şayet farklı bir zamanda yaşayıp da bugüne yolculuk yapsa idik, hatta daha daraltarak söyleyelim; yirmi yıl önce hayata veda edip tekrar geri dönse idik, gördüklerimizin karşısında muhtemelen tekrardan geldiğimiz yere dönmek için Rabbimize niyaz ederdik. İşte gül yetiştiren adam da aslında elli küsur yıl boyunca evden dışarı çıkmayarak kendisini zamandan soyutlamış oluyordu, şimdiki zamanla tek ilişkisi sadece torunu üzerindendi. Kitabın sonunda en sonunda dışarı çıkmaya ikna olan gül yetiştiren adamın camiye gidince insanlara şu seslenişi, aradaki uçurumun ve kaybedilen ama kaybedildiğinden haberi dahi olunmayan bir sürü ‘asıl şeyin’ de ne olduğunu gayet açıkça ifade ediyordu sanırım: ‘Sizler nasrani misiniz? Yoksa mecusi misiniz? Hangi millettensiniz?’ Bu sorunun cami cemaatine olduğu göz önünde bulundurulursa mesele daha da iyi açığa çıkmış olacaktır… Kısaca bir katmana değindiğimizi zannediyorum. Diğer katmanda ise bugünün sıradan, ortalama insanının yaşantısının mahrem çizgilerine ve duygularına hafiften dokunarak çizilmek istenen bir portre var karşımızda. Mesele yine çağla bağdaş tabi… Yiyen, içen, gezen, her türlü eğlenceyi kendisine meşru kıldığı halde yine de doymayan, hız ve hazzı kendisine yegâne payanda kabul eden bir takım kimselerin o içinden çıkamadıkları, ne yaparlarsa yapsınlar ferahlayamadıkları, ilacı da daima yanlış yerde aradıkları bir sahne… Öyle ki duygular pörsümüş, vicdanlar narkozlanmış, akıllar putlaştırılmış… Evet, akıl yegâne yol gösterici bu insanlara göre, Nietzsche’nin Avrupa da haykırdığı ‘Tanrı öldü’ feryadının bu coğrafyadaki aksisedası… Tanrı öldü, yani insanların hayatına nizam veren yegâne şey, Allah inancı, din tamamen kayboldu, başka bir tabirle toplum sekülerleşti… İşte iki farklı olay örgüsü ve Türkiye’nin şahsında tüm İslam ülkelerinde görünen, Tanzimat’la başlayan mukaddes değerlerin inşa ettiği şahsı manevinin tarumar edildiği bir hayat nizamı… Durmak yok, nefes almak, göğü izlemek, ne yapıyorum ve kimim, ne için yaratıldım sorularını bir an için dahi tefekkür etmek, yasak yasak yasak… Ama bu yasaklarla çevrili nizam aynı zamanda insana sınırsız özgürlük verdiği iddiasıyla onun hür olduğunu zannetmesini sağlayacak kadar da profesyonel… Gelin gül yetiştiren adamın ne demek istediğini kitaptan bir alıntıyla şöyle ortaya koyalım: ‘... dövüşmüşlerdi Kur'an için, Halife için ve Fransızı kenti terk etmek zorunda bıraktıkları zaman kurtulduklarını sanmışlardı, oysa sonradan olanlar bambaşkaydı, uğrunda savaşmadıkları ve savaşmayı akıllarına getirmedikleri şeyler olmuştu, ne uğruna savaşmışlarsa sanki savaşla onları ortadan kaldırmak istemişler gibi bir sonu olmuştu, (...) Ve belki kendilerini de bir kez daha asmaya kalkışırlar ama onlar yani asılanlar yani savaş verenler kendilerini aşan insanlar kurtulsunlar diye savaşmışlardı ve asıldıkları şeyler için savaşmışlardı, bunu kim anlayabilir, kim? ‘ Kitap içerisinde bir başka vecihten, önemli tahliller, modern çağın kuşattığı insanın ruh halini ortaya koyduğu cümleler barındırıyor. Kitabı okurken kendi içimizden kopup gelen şeylerin çoğu kez kahramanlar diliyle ifade edildiğine şahit oluyoruz. Son olarak savaşla işgal edilemeyen ve sömürgeleştirilemeyen Türkiye’nin içeriden, çeşitli vasıtalarla nasıl işgal edildiği, sömürgeleştirildiğine dair böyle bir roman var mıdır bilmiyor, eğer böyle eserlerle karşılaşan okuyucular olursa bize de tavsiye etmelerini rica ediyoruz. Allah’a emanet olun…
Gül Yetiştiren Adam
Gül Yetiştiren AdamRasim Özdenören · İz Yayıncılık · 202117,8bin okunma
·
43 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.