"Bazen, tam gün ortasında bir şaşkınlık basıyor beni, bunu anlatamam! Mesela, şehrin ayarını bozuyor cami bahçesinden sokağa sarkan güller; tesadüfen talandan kurtulmuş iki arkadaş gibi, bakışıp duruyoruz birbirimize. Sanki dünyaya gelmeden çok önce, hiç hatırlamadığım bir yerde, hafızamın kuytuluğuna atılmış bir düğüm çözülüyor bakıştıkça. Gök, benim o büyük şemsiyem gök, bakışlarımdaki hayret yüzünden uzayıp genişliyor; kendimi bir yabancı gibi hissediyorum onun altında.
“Belki de ben burada,” diye geçiriyorum içimden;
“belki de ben burada, ilk insanın yere bırakıldığı an unutulmasın diye, onun hayretini beklemekle görevlendirilmiş bir nöbetçiyim...”