Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Gönderi

Hayvan ve İnsana Göre Acı ve Istırab
Her ne kadar insanın peşine düşmeye davet eden mutluluk ve kaçıp kurtulmaya zorlayan mutsuzluk çok değişik biçim ve kılıklara bürünürse de bütün bunların maddi temeli yinede bedensel zevk veya acıdır.Bu temel çok sınırlıdır, yani sağlık, tokluk, yağmurdan soğuktan korunma, cinsel tatmin ya da bunların yokluğu.Dolayısıyla gerçek bedensel zevk bakımından insanın hayvandan farklı veya üstün bir yanı yoktur, şu farkla ki insanın gelişkin sinir sistemi her hazza duyarlılığını artırır ama aynı tür şeyi her türlü acı içinde yapar.Fakat onda uyanan heyecanlar hayvanlardakinden ne kadar da güçlü ve ateşlidir! Onun duyguları ne kadar da kıyas kabul etmez derecede derin ve güçlü biçimde uyanır! Bütün bu duygu ve heyecanların temel sebebi insanın tüm yapı etiklerinde böylesine güçlü bir tesire sahip olan halihazırda mevcut olmayan ve gelecek olan şeyler hakkındaki düşüncesidir.İnsan henüz mevcut olamayanı ve geleceği düşünmek düşünmek suretiyle her şeyi görülmedik biçimde büyütmektedir, böylelikle ortaya ilk kez gerçekten tasa, korku ve umut dediğimiz şeyler çıkmaktadır. Fakat o zaman bunlar onun üzerinde mevcut zevk veya acıların gerçekliğinden daha ağır baskı ve tazyik yapabilir, ki hayvan için böyle bir şey söz konusu değildir. Hayvan düşünme gücünden, zevk ve ıstırapların yoğunlaştırıcısından yoksundur, bu yüzden insanın durumunda hafıza ve öngörü sayesinde olduğu üzere zevk ve hazlar üst üste katlanarak birikip toplanamaz; tam tersine hayvanların durumunda şimdiki anın acısı, bu acı sayısız kereler tekrar edecek veya daha önce etmiş olsa bile, her defasında ilk defaki gibi, şimdiki anın acısı olarak kalır, onun bu duygulan toplayıp biriktirecek gücü yoktur. Hayvanların gıpta edilecek sükûnetinin ve durgunluğunun sebebi budur. Fakat insanda düşünme gücü ve onunla bağlantılı olan her şey sayesinde hayvanlarla müştereken sahip olduğu bu aynı zevk ve acı unsurlarından mutluluğa ve mutsuzluğa karşı bir duyarlık genişlemesi ortaya çıkar. Bu genişleme insanı gelip geçici, hatta kimi zaman ölümcül boyutlara ulaşabilen vecid anlarına ya da umutsuzluğun derinliklerine ve intihara sürükleyebilir. Daha yakından ve dikkatle bakıp değerlendirecek olursak hadiselerin seyri aşağıdaki istikameti takip edebilir. İnsan, zevkini yükseltmek için aslında tatmini hayvanlarınkinden ancak biraz güç olan ihtiyaçlarını bilerek artırır; bütün bu lüksün, lezzetli yiyeceklerin, tütün, afyon ve alkollü içeceklerin, zarif ve gösterişli elbiselerin ve daha bunlar gibi insanın hayatı için zaruri olduğunu düşündüğü binlerce şeyin sebebi budur. Ve bütün bunların da ötesinde insandaki bu düşünme melekesinin sonucu olarak bir başka ve bütünüyle insana özgü zevk, dolayısıyla aynı zamanda acı kaynağı daha vardır. Bu insana aşırı derecede sıkıntı, esasen bütün diğerlerinin verdiğinden neredeyse daha fazla sıkıntı veren bir kaynaktır. Sözünü ettiğim şan ve şöhret duygusu ve tutkusudur, daha açık bir söyleyişle, başka insanların kendisi hakkında besledikleri kanaatle ilgili düşündüğü şeydir. Bin bir türlü değişik ve çok kere tuhaf kılıklara bürünerek bu, neredeyse bedensel zevk veya acının ötesine geçen bütün çabalarının hedefi haline gelir. İnsanın hayvanlarla müştereken sahip olduğu haz kaynaklarından başka zihni-fikri hazlara da sahip olduğu doğrudur. Bunların masum oyunlar veya çene çalıp gevezelik etmekten en yüksek zihni-fikri başarılara kadar birçok derecesi vardır. Fakat insanda buna ıstırap tarafında karşılık gelen ağırlık olarak can sıkıntısı dediğimiz şey ortaya çıkar ki, bu hayvanın en azından doğal durumda bilmediği ve ancak evcilleştirilmeleri halinde en zeki olanlarının en küçük, en sönük emareleriyle hissettiği bir şeydir. Halbuki can sıkıntısı insanda en büyük belalardan, en doğrudan hissedilen cezalardan biridir. Hayattaki tek amaçları keselerini doldurmaktan ibaret olup kafalarının içini ölümüne boş bırakan bir sürü sefil yaratıkta görürüz bunu. Kendilerini götürüp azap içerisinde kıvrandıran can sıkıntısının kollarına teslim ettiklerinden bizzat bu servetleri onlar için bir cezaya dönüşmüştür. Çünkü ondan kurtulmak için her yöne saldırırlar, yerlerinde duramazlar, şuraya buraya, her yere seyahat ederler. Bir yere ulaşır ulaşmaz hemen oranın kendilerine sunacağı oyun ve eğlenceleri arayıp sormanın telaşına düşerler, nasıl ki yoksul bir adam akşam öğününü nerede bulacağının tasası içerisinde koşturup durursa. Zira ihtiyaç ve can sıkıntısı hiç kuşku yok insan hayatının iki temel kutbudur. Son olarak insanların durumunda cinsel tatmine ayak direyici, bildiğinden şaşmayan bir seçme işi eklenir. Bu sadece insana özgüdür ve zaman zaman az ya da çok tutkulu bir aşka dönüştüğü olur. Böylelikle bu onun için daha büyük bir ıstırap ve daha küçük bir zevk kaynağı haline gelir. Bu arada şayanı dikkattir ki hayvanların yoksun olduğu düşünme gücü sayesinde insanın hayvanlarla birlikte sahip olduğu neşe ve kederlerin aynı dar temeli üzerine ne kadar yüksek ve ne kadar geniş bir mutluluk ve mutsuzluk tablosu yükselir! Ve bu onu öylesine şiddetli heyecanlara, öylesine güçlü duygu fırtınalarına ve hissiyat sarsıntılarına maruz bırakır ki bunların güçlü izleri yüzündeki kalıcı çizgilerden, derin kırışıklardan okunabilir. Ama yine de neticede o hayvanların, hem de karşılaştırılamayacak derecede daha az heyecan ve duygu sarfiyatıyla, daha az meşakkat ve acıyla ulaştıkları aynı şeylere ulaşmak için çabalayıp durmaktadır aslında. Fakat bütün bunların neticesinde insanda acı ve ıstırabın boyutları zevk ve hazzınkiyle kıyas kabul etmeyecek ölçüde artmaktadır ve şimdi bilgisinin sınırları içine tüm kaçınılmazlığıyla ölümün dahil olmasıyla birlikte çok özel ve muazzam biçimde genişlemektedir. Buna karşılık, hayvanlar ölümden, gerçekte onun ne olduğunu bilmeksizin ve gerçekliği içinde onunla asla yüz yüze gelmeksizin içgüdüsel biçimde kaçmaktadır, tıpkı bu ihtimali sürekli aklının bir köşesinde tutan bir insanın yaptığı gibi. Ve nasıl ki hayvanların çok azı doğal bir ölümle ölürse çoğu, bu hayatta ancak türünü sürdürmeye yetecek kadar bir zaman bulur ve ardından, eğer daha önce olmamışsa, bir başka hayvanın avı olur. Halbuki türü içerisinde yalnız insan bu sözüm ona doğal ölümü, her ne kadar oldukça önemli istisnaları varsa da, bir kural haline getirmeyi başarmıştır. Fakat bütün bunlara rağmen hayvanlar, az evvel zikredilen sebepten ötürü, yine de üstün konumdadırlar. Ayrıca insan kendi gerçek doğal ömür uzunluğuna neredeyse hayvanlar kadar nadir ulaşır, çünkü gayrı tabii yaşama tarzı, mücadeleleri ve tutkuları ve bütün bunlardan kaynaklanan insan soyunun yozlaşması, onun bu hedefe ulaşmasını nadiren sağlar. Hayvanlar safi var oluştan bizden daha fazla tatmin olurlar; bitkiler bütünüyle tatmin olur, insan ise bönlük yahut bunluk derecesine göre. Dolayısıyla hayvanların hayatı insanın hayatına göre daha az acı ve ıstırap, ama aynı zamanda daha az zevk ihtiva eder. Bunun en başta gelen sebebi onların bir taraftan bütün gaileleriyle birlikte tasa ve kaygıdan azade, ama diğer taraftan gerçek umuttan da yoksun olmalarıdır. Dolayısıyla bize zevk ve neşelerimizin en çoğunu ve en iyisini veren şeyden, keyifli düşsel görüntüler geçidiyle birlikte mutlu bir geleceği akılda canlandırma gücünden onların payına hiçbir şey düşmemiştir. Biz bunu tasavvurlarla birlikte muhayyile dediğimiz şeye borçluyuz; dolayısıyla onlar bu anlamda umuttan yoksundurlar. Bu her iki yoksunluğun da temelinde yatan şey, onların bilinçlerinin sezgisel olarak algıladıklarıyla, dolayısıyla içinde yaşadıkları anla sınırlı olmasıdır. Dolayısıyla onlarda ancak içinde yaşadıkları anın sezgisel algısında zaten mevcut olan nesnelerle ilgili olarak fevkalade dar aralıklı korku ve umuda tesadüf edilir; halbuki insan bilinci hayatın bütününü kucaklayan, hatta bunun ötesine bile taşan bir zihni-fikri ufka sahiptir. Fakat bunun bir sonucu olarak hayvanlar bizimle karşılaştırıldıklarında bir yönden, yani içinde bulundukları anın tasasız kaygısız tadını çıkarmaları bakımından gerçekten akıllı görünürler. Hayvan mevcut anın somut halidir; bu şekilde hepsinin ortak huzuru olan kafa dinginliği çokluk huzursuz, tatminsiz, hoşnutsuz halimizle bizi utandırır, ki bu durum düşünce ve kaygılardan ileri gelir. Ve hatta az önce ele alıp tartıştığımız beklenti ve öngörüyle ilgili zevklerin bile bunun yanında sözü edilecek bir tarafı yoktur. Bir tatmini, bir arzunun doyuma ulaşmasını umut edip beklemek suretiyle bir insanın peşinen yaşadığı haz ondan elde edilecek gerçek haz ve mutluluğu alıp götürür. Çünkü biz bir şeyi ne kadar bekleyip dört gözle onun yolunu gözlersek gelip çattığında ondan elde edeceğimiz tatmin de o kadar azalır. Buna karşılık, hayvan böyle bir peşin zevkten yoksundur, ama o anın gerçek zevkinin darası da yoktur, dolayısıyla gerçek ve o an mevcut şeyin, bizzat bölünmemiş ve azalmamış şeyin tadını doyasıya çıkarır. Benzer şekilde kötü şeyler de hayvanın üzerine sadece kendi gerçek ağırlıklarıyla çullanırlar, halbuki bizim üzerimize çoğu kez korku ve öngörünün, on katına varan büyütmesiyle gelirler. Evcil hayvanlardan elde ettiğimiz zevk böylesine katkıda bulunan da hayvanlara özgü bu içinde yaşanılan an içerisinde tam bir kaybolmuşluktur. Onlar yaşanan anın Kişileşmiş halidir ve bir dereceye kadar bize her tasasız kaygısız saatin kıymetini hissettirirler; halbuki düşüncelerimizle biz genellikle onu aldırış etmeksizin atlarız. Fakat hayvanların yukarıda sözünü ettiğimiz safi var oluşla bizden daha fazla tatmin olan bu kabiliyeti insan denen bu bencil ve kalpsiz yaratık tarafından kötüye kullanılır ve bu istismar çok kere öyle boyutlara ulaşır ki hayvanlara safi canlı nazarıyla bakar, bunun dışında onlarda hiçbir şey görmez. Sözgelimi dünyanın yarısını dolaşacak şekilde yaratılmış olan bir kuşu, ötüp şakıyarak ölümü arzuladığı küçük bir kafese kapatır; çünkü Bir kafesteki kuşun ruh halidir hastalık, Zevkten değil, fakat sadece hiddetten öter o.
·
83 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.