Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Gönderi

261 syf.
·
Puan vermedi
Önce bir çevirmen tanısak! Neden mi? Dünya üzerinde hatrı sayılır konuşma dili vardır. Bu dillerin farklı oluşu dünya görüşünde insanlara ulaşmayı kısıtlamaz. Bu kısıtlamanın ortadan kalması çeviri yapan saygın yazarların katkılarıyla olur. Bize bu düşünceleri yakından tanıma ve üzerine düşünme, ekleme, katılma ve eleştirme şansı veren bu yazarları biraz tanımakta yarar var. Zira biz ön sözden çok kitabın asıl yazarlarıyla ilgiliyiz, bu olması gereken bir şey fakat bunun aracısınında kim olduğuna bakmamız kendi edebiyatımızdaki cevherleri tanımamızı sağlayacaktır. Bu yüzden eserle ilgili görüşlerime geçmeden önce dünya klasiklerinden seçme eserleri dilimize kazandıran; yazar, çevirmen, profesör Mina Urgan'ı anmak istiyorum. İngiliz edebiyatını anlamamız da ve eserlerine ulaşmamızda büyük katkıları olan bir yazardır, aynı zamanda bir yazarın kızıdır, Tahsin Nihat'ın. Tahsin Nihat, Cumhuriyet'in kurulmasına tanıklık etmiş, çeşitli yazılar ve eserleriyle edebiyatı yer edinmiştir. "Adalar şairi" olarak bilinir. Ülkesindeki kritik dönemlere şahit olmuş bu yazarın kızına büyük bir kültür mirası bıraktığı aşikardır. Mina Urgan hayat görüşünü dostları ve çocuklarıyla paylaşan bilge bir kişiliğe sahiptir. Mütevaziliği eserlerinin ödül almasına karşı kendini sorgulamasıyla öne çıkar. "Yirmili yaşlardaydım. Yirmi yaşındakiler kendilerini pek beğenirler. Ben de kendimi bir şey sanıyordum. Sonra günün birinde trenle Anadolu'dan geçerken, lokomotif bir an durakladı. Ve bir kulübenin önünde kendi yaşımda bir kız gördüm. Kız, bir çeşit gururla başını kaldırmış, kayıtsız gözlerle trene bakıyordu. Neredeyse göz göze gelir gibi olduk bir saniye. İşte o sırada sanki bir şimşek çaktı kafamda. "Ben, o kulübenin önündeki kız olabilirdim; o kız da trende, benim şimdi durduğum yerde durabilirdi" diye düşündüm. Benim ben olmam, yabancı diller bilmem, üniversite okumam, kültürlü sayılamam, kendi mağrifetim değil, bir raslantının sonucuydu sadece. O talihsizdi, ben talihliydim, işte o kadar." Mina Urgan Hayatta kişiliği öne koyan ve bu uğurda çağın gerekliliği olması adı altında "köşeyi dönmek" idealiyle yanan insanlara karşı çıkmış; eğer yaşadığım çağ adaletsizliği öne alıyorsa, eğer yaşadığım çağ inandığım şeyleri yadsıyorsa, eğer yaşadığım çağ da bayağılık ve çirkinlik egemen oluyorsa ben bu çağa neden ayak uydurayım? diyerek duruşunu sergilemiştir. Okumaya, öğrenmeye çok önem vermiş ve hayatın bunlardan tat almak için çok kısa olduğunu sık sık vurgulamıştır. Tartışma konusu olabilecek hususlar oluşturacak sözleri vardır. "Bir karpuz aldın ve eve geldin, baktın karpuz kelek hala yemeğe devam edecek misin? Kitaplarda böyledir. Her kitap okunmaz.” diyen Fethi Naci’nin öğüdünü ilke olurum edinir. Kimi okurlar katılır buna kimileri katılmaz. Gerçek olan şu ki bir insanın ortalama yaşı hayatta yazılı tüm kitapları okumaya yetmez ve bu insanın bir ilgi alanına yönelmesi gerektiği getirir.Sineklerin Tanrısı, toplumda etkili alan ve etkinin nedenlerine bakmamız için okunacak ufuk genişleten bir kitap. Kitabın içeriğine ve önemine gelince. Sineklerin Tanrısı William Golding’in ilk ve en tanınmış romanıdır. Yazar en uygar insanın bile bilinçaltında yatan şeytani düşüncelere odaklanmış olan yazar, iyi kötü arasındaki içsel mücadelesini ele almıştır. Savaş sırasında atom bombası tehlikesiyle tahliye edilen insanlardan oluşan bir uçağın vurulması sonucu uçak tropik bir adaya düşer. Yaşları 6 ile 12 aralığında olan bu çocuklar arasında yetişkin hiçkimse yoktur. Tüm yetişkinler hayatlarını kaybetmiştir. Bu durum ergenlik çağının verdiği liderlik düşüncesi ve fırsatı vermiştir. Anne baba otoritesi yoktur, toplum kısıtlaması ve kuralları yoktur... Yaşam mücadelesi beraberinde acımasızlığı getirmiştir. Başta her şey istediğimiz bir hayatın ürünü olarak veriliyor elimize masumiyetin simgesi çocukların elinde olan bir dünya... Hani hep deriz ya içimizde bir çocuk var ve bu çocuğa rağmen hep yetişkin bencillikleri yaşarız. İşte burda çocukların yetişkin olma kimliği ile kendilerini gerçekleştirirken geçirdikleri evrelere şahit oluyoruz ve tam anlamıyla bir “tedirginlik” yaşıyoruz. Güç, gücümüzün yettiğine gösterdiğiniz bir göstergesidir. Bu en aciz olduğumuzda ilk sarıldığımız şeylerin doğa ve hayvanlara olan tavırlar ile başlar. İnsanlar kendilerini doğanın efendisi gibi görürler. Hayvanlar ve bitkiler insan ırkı emrindedir. Bu düşünce doğanın yok oluşunu hızlandırır. Tek başına yaşam savaşı veren bu çocuklar, iç güdüsel olarak liderlik duygularına esir olmaya başlarlar. Çünkü insan ırkı yapısı gereği zarar vermeye, nefret etmeye ve kendini üstün görmeye meillidir. Medeniyet, iyi niyet, vahşilik uygar bir dünyada nasıl birlikte yaşar? Güçlü tasvirler ve kişilik analizleriyle eser okuyucularını dünyasına davet ediyor. Okunacaklar listesinde yer alan bu kitabı listede olduğu için değil, toplumun ve insanların en masum çocuklar üzerinde oluşturduğu hiyerarşinin sonlarına tanık olmak için okuyun. Keyifli okumalar!
Sineklerin Tanrısı
Sineklerin TanrısıWilliam Golding · Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları · 202080,2bin okunma
·
16 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.