Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur

Gönderi

314 syf.
9/10 puan verdi
·
Beğendi
Arif TEKİN Genel Değerlendirmesi
Arif TEKİN’in: İslam’da Şiddet, İslam’da İçki, Bilinmeyen Yönleriyle Hz. Muhammed’in Ölümü, Sumerler’den İslam’a Kutsal Kitaplar ve Dinler, Kur’an’da Kadın ve Hz. Muhammed’in Hanımları, Bilinmeyen Yönleriyle Kur’an (Kur’an’ın Kökeni 2), Hz. Muhammed’in Hocaları, Kuran’ın Kökeni kitaplarını okudum. Öncelikle şunu belirteyim Arif TEKİN’in ana dili Zazacadır; ancak Arapçayı da çok iyi bilir. Yani üstat doğduğunda direkt Türkçe ile tanışmıyor; Türkçeyi çok sonradan kendi imkanlarıyla öğreniyor ki sonrasında Dokuz Eylül Üniversitesi İlahiyat Fakültesi’ne girerek 1994 yılında da mezun olmuştur. Peki, Arif TEKİN doğduğu coğrafya olarak İslam’ın bu kadar içindeyken nasıl oldu da anlattıklarıyla birçok insana yol gösteren bir ateiste dönüştü? “Sumerler’den İslam’a Kutsal Kitaplar ve Dinler” kitabında bu sürece nasıl başladığını kendi anlatıyor: Beni, Kur’an’ı eleştirmekten uzak tutan, inancımın sarsılmaması noktasında sigorta durumunda olan bilgi değil; korkuydu (bu korku, her Müslüman için geçerlidir). Şöyle ki, kendi kendime, “bak! Dünya’nın hemen hemen her coğrafyasından yaklaşık bir milyar insan İslamiyet’i benimsiyor; kala kala bu tehlikeli iş sana mı kaldı/sadece bu bilgileri sen mi biliyorsun? Çok yazıktır; hem akrabanı, dostlarını kaybedersin, hem de tüm inananlar sana düşman kesilir. Ayrıca daha önce ne cin, ne de insanlardan hiç kimsenin kendilerine dokunmadığı (Rahman Suresi, 56, 74. ayetler) cennetteki tomurcuk memeli kızlardan/ hurilerden (burada okuyucunun affına sığınıyorum; tomurcuk memeli terimi Kur’an’ın kendi ifadesi olduğu için yazdım; yoksa terbiyem bunu kaldırmaz), yine cennetteki şarap, süzme bal ve süt ırmaklarından (Muhammed Suresi, 15. ayet) ve cennetin diğer nimetlerinden mahrum kalacaksın; aksine Cehennem’de ebediyen yanacaksın...” der, sanki kendimde bir kusur, bilgi eksikliği var gibi inanır, eleştirilere cesaret edemezdim. Bu durum 1990’lara kadar zikzaklı geçti. Bu tarihten itibaren Kur’an sistemini eleştirme konusunda -imkanlarım nispetinde- çalışmalarıma başladım. Çünkü aklım Kur’an’daki olup bitenleri bir türlü kabul etmiyordu.” Arif TEKİN’in kitaplarında beni birçok konu etkilemiştir. Hatta öyle iddialarla karşılaştım ki “bence yalan atıyor bu kadar da olamaz” dediğim şeyleri verdiği kaynaklardan teyit ederek ilerledim. Her okuduğumda şok üstüne şok yaşadım ve bu zamana kadar geçen Müslümanlık dönemime kızgınlığım bir kat daha arttı. Çünkü gerçekten boşa geçmiş diye düşündüm. Belki şu anda eriştiğim farkındalığı o dönemi de yaşadığım için bu seviyede yaşıyorum. Bilemiyorum. Değinmek istediğim diğer konu da Arif TEKİN’in kitaplarda yorum yapma stili ve önceliği. Örneğin size önce olayı anlatır, bu olayın teyidini direkt İslami kaynaklara dayandırarak kanıtlar, eğer varsa konuya yönelik İslami şahısların ve/veya İslam topluluğunun yorumlarını ekler en son kendine ait yorumu sunar. Yani sizi herhangi bir yöne yönlendirmez; o her şeyi açık şekilde ortaya koyar, sen okursun zihninde değerlendirirsin, sonrasında üstadın yorumunu okursun ki o yorumlar da o kadar sert bir dille yazılmamıştır. Mesela “Marquis de Sade’nin ‘Tanrı’ya Karşı Söylev’” isminde bir kitabı vardır. Sade, o kitapta o kadar sert bir dil kullanmıştır ki içindeki nefreti kitabı okurken net bir şekilde görebilirsin; ama Arif TEKİN’de öyle bir nefret ya da aşağılama görmedim tam aksine oldukça naif bir anlatım dili vardı. Olayları okuduktan sonra finalde kararı sen ve vicdanın verir. İnanç hassas bir konu; zihnini ve gönlünü kapatarak okursan, orada yazılanları mantık çerçevesinde değerlendirmen pek mümkün değil. Sevgili dostlar, Arif TEKİN, Turan DURSUN, Bahriye ÜÇOK, İlhan ARSEL gibi isimlerin kitaplarını okumadan önce vicdanınızla muhakeme yapıp, tarafsızlık çerçevesinde okumayı göze almalısınız. Diğer türlü sırf karşı taraftan da kitap okuyayım mantığıyla okursanız, sizin için canınızı sıkacak bir süreç ya da “saçmalık bu ya” deyip kitapları bir daha açılmayacak şekilde kapatacağınız bir süreç yaşanır. İnanmak herkesin kendi içinde ihtiyacını hissettiği bir olgu. Biri mantığa, biri kendine, biri enerjiye, biri Tanrı’ya(lara), biri doğaya, biri belirsizliğe, biri yokluğa, biri belki de hâlâ aradığı bir şeylere inanmak istiyor. Sonuçta o aramak ve inanmak hep içimizde bir yerde. Kendinizi hiçbir şeye zorlamayın; canınız neye istiyorsa ona inanın. Kimseye neden o’na inandığınıza dair bir şey anlatmak ve ispatlamak zorunda değilsiniz. Kendi içinizde ve vicdanınızda mutluysanız gerisi mühim değil. Bu yaşam belki de bir daha karşımıza çıkmayacak bir şans. O yüzden güzel anılar biriktirin, yaşamın hakkını verin, kendinize saygı duyarak kaybolun evrenin karanlığında.
Kur'an'ın Kökeni
Kur'an'ın KökeniArif Tekin · Berfin Yayınları · 2012262 okunma
·
855 görüntüleme
Bu yorum görüntülenemiyor
Bu yorum görüntülenemiyor
Hasan Can okurunun profil resmi
Bütün varlıkların hülasası, özü olan insan, eğlence için, oyun için, yiyip içmek, gezmek, yatmak keyf sürmek için yaratılmadı. Kulluk vazifelerini yapmak için, Rabbine itaat, tevazu, kuvvetsizliğini, ihtiyacını göstermek, Ona sığınmak ve yalvarmak için yaratıldı.
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.