Bir savaşta geleceğe dair tüm ümitleri yerle bir etmek için en güçlü şeye saldırmalısınız.
Öyle bir şey olmalı ki bu, dili de kültürü de toprağı da bölmeli.
Öyle bir şey olmalı ki dünü de bugünü de yarını da almalı.
O yüzden her savaşta önce kadınlar seçildi. Rahimlerini, ellerini, bedenlerinin her bir zerresini çaldılar onlardan.
Bosna’da, Filistin’de, toplama kamplarında önce kadınları ele geçirdiler.
Erkekleri süngüyle alt edebilirlerdi, kurşun nedir ki? Ama tamamen sahip olmak için zihinlere zerk etmelisiniz zehrinizi. Yavaş yavaş, ağırdan.
Ve Japonya ‘comfort women’ dedi onlara. Rahatlamak için, omuzlarındaki o savaş yüklerini kocalarını, babalarını, evlatlarını katlettikleri kadınlara. Çünkü onlar bunu, kendilerine hak gördüler.
Kore’yi resmi olarak sömüren Japonya, ‘yükselen güneş’ bayraklarını sallamaya devam etti. Ona yardım edenlerle..
Özür dilenmedi.
Ağıtlar, kaleme alınanlar, boş bir sandalyenin yanında, omzunda kuşlarıyla, yüreğinde kocaman deliklerle, saçları kısacık kesilmiş kızların heykelleri kaldı geriye.
.
Mary Lynn Bracht, unutmayalım istiyor. Hana’nın hikayesini anlatıyor bize. 16 yaşında, 9 yaşındaki kardeşini almasınlar diye kendini veriyor askerlere.
Askerler de ona Sakura ismini . Japon askerleri ele geçirdikleri kadın ve kız çocuklarına çiçek isimleri takıyorlar çünkü.
Bir çiçeği kopardıklarında yerlerinin çoraklaşacağını bildiklerinden..
Hana ve kardeşi Emi, savaşın-sömürünün-sonrasında ayaklanmaların gölgesinde yaşamaya çalışıyorlar.
Pek çokları gibi.
Sadece onlar değil acı çeken, ama biz onların acılarından, evlerinde temiz olan pencerelerinden kirli bir manzaraya bakıyoruz.
Lanetler de okuyoruz, içimiz de kavruluyor, iki kardeşin sevgisiyle de ısınıyoruz.
.
Dilek Parsadan çevirisi ve İlknur Muştu kapak tasarımıyla..