İstemedim!
Bu kitap bitsin istemedim. 'Yudum yudum içtim' tabirini bir kitap için kullanmam gerekirse bu kesinlikle 'Huzursuzluğun Kitabı' olurdu.
Normalde sevdiğim kitapları soluksuz okurum. Ama çok sevdiğim halde bu kitabı ara vere vere, sayfa sayfa okudum. Sanırım özümsemek ve benliğimle harmanlamak adına, içgüdüsel böyle yaptım. Yani bilinçli ve kendimi tutarak yavaş okumuş değilim. Nasıl desem; kendimi bir nehrin akıntısına bırakmışım da, su beni sürüklemiş. Nereye gideceğim de belli değil ama ben sakinim. Nehrin içinde setler var, ağaç dalları, yosunlar. Onlar beni arada durduruyor. Yine de onlardan kurtulmak için çabalamıyorum. Bazen canım yanıyor ama sudan vazgeçmiyorum. Akıntının hızı beni yönlendiriyor. Tuhaf bir benzetme oldu belki ama inanın bunu okurken değil de şu an, incelemeyi yazarken farkettim.
Sevgili Fernando Pessoa bambaşka bir yapıya sahip bir yazar. Ölümünden sonra bir sandık içinde yazıları bulunan ve sonrasında kitapları basılan, o kitapları farklı kimliğe bürünüp, adeta içlerinde yaşayıp onlar adına imzalayan bir kişilik. Böyle onlarca karakteri var yazarın. Yaşarken bir kaç kitabı ve yazısı yayınlansa da en önemlileri ondan sonra basılmış. Bu kitapta aynı şekilde. Aynen yazarı gibi kitapta beni kendine aşık etti. Bilmiyorum nasıl anlatabilirim ama daha ilk sayfalarda sarsıldım. Evet kelimenin tam anlamıyla sarsıldım. Ve kitap boyunca devam etti. Bende bıraktığı etkiyi anlat anlat bitiremem o yüzden kısaca içeriğine geçeyim. Böyle bir kitabı anlatacak kadar kendimi yeterli görmüyorum ve hakkıyla yorumlayamam, şimdiden söyleyeyim.
Kitap bana göre günlük, deneme veya yarı otoportre ya da hepsinden bir parça. Kimliğine büründüğü Bernardo Soares'in kaleminden parçalar halinde kendini, çevresini ve duygularını anlatmış yazar. Hayatın ve düşün onun için ne anlam ifade ettiğini öyle büyüleyici anlatmış ki, ne zamandır hayal kurmadığımı ve bunun bendeki eksikliğini tekrar tekrar hatırlattı.
Anlatım tarzı sizi yönlendirici değil kesinlikle. Ve de 'siz şöylesiniz, insanlar böyle yapar' değil de kendini, düşünce ve davranışlarını anlatmış. İşte asıl benim en sevdiğim yönü buydu. O kadar çok altını çizdiğim cümle var ki, ileriki sayfaları okurken başa dönüp herhangi bir sayfayı açıp okuduğum oldu.
Ve evet; başucu kitabım oldu. Ve evet; gözüm kapalı, şiddetle tavsiye ederim. Ve evet; sevgili arkadaşım
Hacer özkaya 'nın yaptığı gibi, bu kitaptan mükemmel bir hediye olur.