O dönemler yük gemileri usluydu. Brandaların altına veya çelik levhaların arkasında gizlenmiş top falan yoktu. Bundan dolayı da ticaret savaşı bir çocuk oyuncağıydı.
İngiliz hemen durdu.
Gemiye doğru yaklaştım –sonraları böyle bir şeye cesaret edemeyecektik–, megafonla yükünün ne olduğunu sordum: “What is your cargo?”
İngiliz’in kaptan köşkünden tıpkı eski bir gramafondan gelir gibi cızırtılı bir ses yanıtladı: “General cargo.”
Yanı başımdaki dümencim: “Çok iyi Yüzbaşım, General Cargo da gemide…”